Dedik ya, Türkiye, Türkiye’den yönetilmeye başlandığı günden beri çok yönlü iç ve dış tehdit ve saldırıların hedefi haline geldi.
ABD’nin vize yasağı spontane gelişen bir durum değil. Karın ağrısı çok büyük. Türkiye, geleceğine yönelik yaptığı yatırım ve birikimlerin ceremesini çekiyor! Türkiye, bağımsızlık yolunda adım attıkça, daha sık ABD’nin hedefi haline gelecektir. Önümüzdeki süreçte ekonomi dinamikleriyle hırpalama yolunu daha çok kullanacaktır. Türkiye’yi, “kara para”ya destek vermekle itham edecek, Halk Bankası, Rıza Zarrab meselesi üzerinden sıkıştırmanın bir ileri merhalesini devreye koyacaktır. Türkiye’ye uluslararası arenada “korsan devlet”, “haydut devlet” nazarıyla bakılması için bütün fonksiyonları aktive edecektir. Bununla da yetinmeyecek, uzun zamandır rafa kaldırdıkları “Türkiye DAEŞ’e destek veriyor” iftirasının farklı bir versiyonunu devreye sokup Türkiye’yi yeniden savunma pozisyonuna zorlayacak, Kobani döneminin şartlarını sahaya sürecektir. Sınırlarımızın dışında bize yönelik tehdit ve riskleri bertaraf etmek için harcamamız gereken enerji ve zamanı, içeride yap(tır)acağı terör eylemleriyle de içeride harcamamızı sağlamaya çalışıp meşgul etmekten geri kalmayacaktır.
ABD, Türkiye’ye de “demokrasi” getirmeyi kafaya koymuş. Güneyimize yığdırdığı binlerce TIR’lık silah ve mühimmatı, “silahçılık oyunu” oynamak için değil elbet. Güney cephemizi kıskaca alarak, manevra ve hareket kabiliyet ve alanımızı mümkün mertebe daraltarak “teslim olmaya” ra(!)zı etmek hedefinde. Kendi öz kaynaklarımızla 2023’e doğru attığımız her adıma, bir taş koymayı elzem görüyor. “Ermeni soykırımı” yıl dönümünde o cepheden de yeni gelişmelerin olması sürpriz olmayacaktır. Herkes kartını açık oynuyorken, artık “esnek cümleler”in yerini daha net ithamlar alacak, AB ile senkronize çalışılacak, Türkiye için yeni savunma cepheleri açılacaktır.
Sahte temeller üzerine inşa edilen müttefikliğin, en nihayetinde yıkılacağı yıllardır aşikârdı. Bu müttefiklik tek taraflı çıkar, menfaati gözetiyordu. Batı(l) dünyasının zihin kodlarına yüklü olan anlayış bunu bir emir olarak sunuyor.
Buraya kadar anlattığımız hamleler, hasmımızın bize yönelik düşündükleriydi. Aslolan, bizim buna karşı ne gibi bir mukabelede bulunacağımız, ne tür bir refleks göstereceğimiz, nasıl bir politikayla bu itham ve hamleleri boşa çıkaracağımızdır. Şunu unutmayacağız, devlet dediğimiz mekanizmayı aşındıracak, yontacak, zayıf düşürecek durumlara asla müsaade ve müsamaha gösterilmemelidir. Yerli ve milli savunmaya ağırlık ve hız verilmelidir. Devlet mekanizması sağlama alınırken toplumsal tefrikaya yol açacak, sosyolojik sinir uçlarını kaşıyacak, bütünlüğü yaralayacak eylem ve söylemlerden uzak durulmalı, konjonktürel ittifaklar misyon edinilmemelidir. Açıkça ifade etmek gerekirse Batıl(l) dünyasının bize şifa reçetesi olarak sunduğu zehirli bal olan “milliyetçilik” eksenli politikalardan uzak durulmalıdır. Cumhurbaşkanımızın defalarca dile getirdiği “her türlü milliyetçilik ayaklarımın altındadır” sözü zinhar unutulmamalıdır. Coğrafyamızdaki demografik değişim ve hareketlenmeler vesilesiyle iç dinamiklerimizi zedeleyici yaklaşımlardan kaçınılmalıdır. Hasıl-ı kelam pusulamız “millet/çilik” olmalıdır. Direnç hattımızı sağlam tahkim edip Allah’ın yardımıyla bu belayı da def etmeyi başaracağız inşallah.
Ressam Bob, “Şuraya da dünyanın en büyük haydut, terör devletini çizelim” demiş midir?!
Not: Daha önce çeşitli vesilelerle dile getirdim ve yazdım, buradan tekrar dile getireyim. AB(D)’de bulunan paralarınız güvende değil. Paralarınızı çekin yurdunuza getirin. ABD haydut, eşkıya, korsan bir devlettir. Bir gün kalktığınızda ABD’nin paralarınıza el koyduğu haberiyle karşılaşırsanız, şaşırmayın.