Son yüzyılda, dünya siyasetine ve uluslararası ilişkilere dair yazılan kitaplara veya makalelere baktığımızda sosyal bilimcilerin birçok ortak tespitlerinin yanında geleceğe dair birbirine benzer ön görülerinde yer aldığını görebiliyoruz.
Medeniyetler Çatışması adlı Huntington’un kaleme aldığı eserde bu çatışmanın görünür yüzü olarak İslamiyet’in hoşgörüsüzlüğü, Çin’in inatçılığı ve Batı’nın kibri, sebep olarak görülür. Huntington’un Batı medeniyeti adına yaşadığı en büyük kaygının nedeni ise İslam medeniyeti ile Çin medeniyetinin Batı’ya karşı işbirliği yapabilme ihtimalidir.
Çin ve ABD yarışının gelecekte sıcak bir çatışmaya dönüşme ihtimalinden bahseden tabii ki sadece Huntington değil. Britanyalı E. Hobsbawm da Çin ve ABD yarışının dünya üzerinde kutuplaşmayı hangi yöne doğru çekeceğini tahmin etmekte zorlanır ve tehlikeye işaret eder.
Huntington, İslam’ın dünya üzerinde her geçen gün yayılmasını Batı medeniyeti için açıktan söylemese de bir tehdit olarak görürken Batı medeniyetine karşı bir reçete sunarak asla Müslüman ülkelerle Çin’in konvansiyonel silahlara sahip olmaması gerektiğini vurgular. Buna karşı ilginç bir şekilde Hobsbawm ise dünyadaki terörün sebebi olarak İslam’ın değil ABD’nin başına buyruk politikalarının varlığına işaret eder. Yani Hobsbawm, İslam’ı bir tehdit olarak görmektense ABD’nin yanlış politikalarının yanında Çin’in ABD’ye karşı yükselişine dikkat çeker. Huntington ise Çin’in yükselişine dikkat çekerken, İslam’ın hoşgörüsüzlüğüne ve radikal taraflarına vurgu yaparak aslında özel olarak ABD’ye genelde ise Batı dünyasına bir reçete sunar; İslam ülkeleri ile Çin’in bir araya gelmesine izin vermeyin!
ABD’nin Çin’e karşı aldığı ekonomik, siyasi ve askeri tedbirlerinin yanında Ortadoğu’da bazı ülkeleri kendine bağlama ve İsrail ile dizayn etme politikasını,
Çin’de Uygur Türklerine karşı yapılan zulmü ve İslam’ın gerekliliklerine getirilen yasağı hangi odakların gündeme taşıdığını,
En önemlisi Müslüman ülkelerin en gelişmişleri olan Mısır ve Türkiye’nin tarihten günümüze kadar iyi ilişkiler geliştirmek istemelerinin askeri müdahalelerle niçin engellendiğini tekrar sorgulayalım.
Sonuç olarak, ABD ve Batı dünyasının gerçek korkusunun aslında ne İran ne K. Kore ne de Suriye’den kaynaklanmadığını, o korkunun gerçekte İslam medeniyeti ile Çin medeniyetinin ortak bir noktada buluşma ihtimalinden kaynaklandığını görelim.