ABD’de yargı seçim sürecinde siyasi bir sopa mı?

Abone Ol

Amerika Birleşik Devletleri’nde ( ABD) Kasım 2024’te gerçekleşecek başkanlık seçimlerine yaklaşık bir yıllık bir süre kaldı. ABD’de seçimler öncesi siyasetin iki kutbunu oluşturan Cumhuriyetçi ve Demokrat partiler, 2024 yılının başında adaylarını belirleyecek ön seçimleri gerçekleştirecek. Seçim süreci ülke tarihinde benzersiz bir süreç gösteriyor.

2016 ile 2020 yılları arasında ABD Başkanı olan milyarder Donald Trump, 2024 seçimleri öncesi koltuğa tekrar dönmek isterken, başkanlık dönemindeki hovardalıklarının bedelini ödüyor. Trump, henüz başkanken bir yetişkin film yıldızıyla skandalı ortaya çıkmıştı. Ancak asıl skandallar, Trump’ın koltuğu kaybettiği 2020 Kasım ayındaki seçimlerin ardından ülkenin çeşitli eyaletlerinde organize olarak başkent Washington’a gelen ve burada ABD Kongresi’ni basarak kongre binasına zarar veren Proud Boys (Gururlu Çocuklar) adlı bir örgütün eylemlerinden sonra başladı.

Trump bu olayların ardından hakkında başlatılan soruşturma süreçleri, seçimler yaklaştıkça yargının bir baskı unsuru olarak kullanıldığı süreçlere evrilmiş durumda. Trump, hakkında açılan dört dava yüzünden neredeyse her hafta bir mahkemede ifade veriyor. Özellikle 2020 seçimlerinde Georgia eyaletindeki seçimlere hile karıştırdığı iddialarıyla kabul edilen soruşturma sonucunda açılan dava için bölgedeki kötü şartlarıyla ünlü bir hapishaneye giderek burada sabıkalı fotoğrafının çekilmesi ve bu fotoğrafların medyaya yansıtılması, ardından mahkemenin canlı yayında tüm dünyaya izletilmesi bir Amerikan başkanının daha önce karşı karşıya kalmadığı aşağılayıcı bir durum oldu.

Trump ise öyle ilginç bir karakter ki, bu aşağılamayı maddi kazanca çevirmeyi başardı. Zira başkanlık döneminde de özellikle G-20’deki bütçe pazarlıkları, NATO ülkelerine ittifakın maddi yüküne yeterince ortak olmamaları nedeniyle yönelttiği eleştiriler ve ittifaka finans yardımını azaltma tehditleri, ayrıca Yakındoğu Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) gibi kendisince gereksiz ekonomik yük getiren BM kurumlarına yardımı azaltması, onun bir politikacıdan çok tüccar yönünü öne çıkaran donelerdi. Trump, karşılaştığı aşağılamalardan sonra ise mağduriyetini kullanarak bir hafta gibi kısa bir sürede 7 milyon dolar civarında bir bağış toplamayı başarmıştı.

Atak ve kontratak

Trump, kendisine yöneltilen bütün bu yargı tehditlerini ABD Başkanı Joe Biden’ın atadığı savcılar üzerinden uyguladığı bir baskı süreci olarak yorumlamıştı. Ancak son dönemde özellikle de Trump’ın ön seçimlerde Cumhuriyetçi Parti’nin adaylığını kazanmasına kesin gözüyle bakılmasının ardından Cumhuriyetçilerin de Trump döneminde atanan savcılar üzerinden Biden’a kontratak yapması seçim sürecini ilginç bir noktaya getirmiş durumda.

Biden ile ilgili en ciddi tartışmaların başında yaşının 80’e gelmesi ve ırsi olarak kanser hastalığının olmasından dolayı dengesiz görüntüleri olmuştu. Biden, birçok resmi görüşme ve törende uyuklarken, diplomatik ziyaretlerinde yaptığı konuşmalarda da birçok kez ne söyleyeceğini unutmuştu. Bu durum Biden’ın başkanlık gibi ağır bir sorumluluğu üstlenmesine imkan tanıyacak bir sağlık durumundan yoksun olduğu ve bu yüzden azledilmesi gerektiği tartışmaların göreve geldiği günden bir gündemde kalmasına sebep oluyor.

Cumhuriyetçilerin kontratağı ise daha özel bir yerden geldi. Geçtiğimiz sene yapılan ara seçimlerde Temsilciler Meclisi (TM) Başkanlığı’nın yeniden el değiştirmesine sebep olan TM Başkanı Kevin McCarthy, Biden’ın oğlu Hunter Biden’ın yurtdışında babasının ismini kullanarak ticari karlar elde ettiğini ve Biden’ın bunu bildiği halde nüfuzunu kullanarak oğlunu koruduğunu öne sürerek TM’nin Biden’ın azli için hukuki süreç başlatılmasını onaylaması yönünde çağrı yaptı.

McCarthy’nin çağrısının hemen ardından Trump döneminde atanmış bir başka savcı, Hunter Biden hakkında 2018 yılında başlatılan bir soruşturmayı tamamlayarak hakkında üç ayrı suçlamadan 5 ila 10 yıllık toplamda 25 yıl hapis cezası istemiyle bir dava açtı. Bu davanın aleyhte sonuçlanması Biden’ın azil süreci için TM’ye baskı unsuru olsa da sürece izin verilmesinin zor olduğu bir gerçek.

ABD Anayasası'na göre, bir başkan için azil sürecinin başlatılması TM’de salt çoğunluğun ve Senatoda 3’te 2 çoğunluğun dava açılması izni vermesine ve açılacak bu davada Biden’ın suçlu bulunmasına bağlı. Ancak soruşturma süreçlerinin bile 5 yılı bulduğu ülkede azil gibi bir sürecin başlatılması hele ki hem TM hem de Senato’da Cumhuriyetçilerin yeterli çoğunluğa sahip olmaması nedeniyle imkansız görülüyor.

Siyasetin yargı sopası ABD’nin imajını yerle bir ediyor

Burada ana hatlarıyla anlattığım süreç açık bir şekilde hem Trump hem de Biden hakkında yapılan yargı hamlelerinin suçlamalar kısmen ya da tamamen haklı olsa bile siyasi yönünün ağır bastığını gösteriyor. Bu da dünyanın süper gücü konumunda olan ve insan hakları, hukuk ve kanun gibi kavramların taşıyıcısı olduğunu iddia eden ABD açısından benzeri görülmemiş bir meydan okuma oluyor.

Cumhuriyetçilerin kendilerine yakın savcılar üzerinden Biden’a yaptıkları karşı saldırıya Trump’ın Georgia’daki seçime hile karıştırma davası hariç 4 davasını yöneten savcı Jack Smith’in 6 Ocak’ta yapılacak ilk oturuma kadar Trump’ın sanıkları etki altına alma ihtimaline karşı dar konuşma talebinde bulunarak cevap vermesi ise 2024 başkanlık seçimlerini doğrudan etkileyecek bir hamle olarak göze çarpıyor.

Öyle görülüyor ki Biden ve partisi, Trump’ın kozlarını gördü ve etkisini hissetti. Bu sebeple Trump’ı yargı üzerinden susturmaya ve elini kolunu bağlamaya çalışıyor. Bu da 2024 seçimlerinin adil bir yarışın ürünü olduğu yönündeki şüpheleri daha fazla besleyecektir.