ABD ve Neo-McCarthyism

Abone Ol

İsrail’in Gazze Şeridi’nde gerçekleştirdiği katliamları protesto ve Filistin halkına destek için Amerikan üniversitelerinde düzenlenen gösteriler yıllardır dünyaya demokrasi, özgürlük ve insan hakları dersi veren ABD’nin maskesini düşürdü.

Amerikan polisinin hiçbir şekilde şiddete başvurmayan öğrencilere ve onlara destek veren akademisyenlere müdahalesi ABD’nin özgürlük konusunda konuşabilecek en son ülkelerden biri olduğunu gösterdi.

Çarşamba günü marjinal sol grupların İstanbul’da taşlarla ve sopalarla polislere nasıl saldırdığını görenlerin çoğunun aklına gelen ilk soru şu oldu:

“Bu saldırı Amerikan polisine yapılsaydı ne olurdu?”

Boğaziçi Üniversitesi’nde bir grup akademisyen rektör atamasını protesto amacıyla uzun süredir rektörlük binasına arkalarını dönerek “ayakta dikilme” eylemi yapıyor.

Derse girmek ve bilimsel araştırma yapmak yerine eylem yapan akademisyenlere dokunan yok.

Amerikan üniversitelerinde ise Filistin halkına desteğini ifade eden profesörler kampüs içinde polis şiddetine maruz kalıyorlar.

Üstelik bütün bunlar, Beyaz Saray’da Donald Trump gibi Cumhuriyetçi bir başkan değil; demokrasiye, özgürlüklere ve insan haklarına daha saygılı olduğunu öne süren Demokrat Partili Joe Biden otururken oluyor.

Amerikalı yetkililer göstericileri kötülemek için ne diyeceklerini şaşırmış hâldeler.

Kimi gösterileri antisemitizm olarak niteler kimi de öğrencilerin çalınmasın diye bisikletlerini kilitlemekte kullandıkları zincirleri suç aleti gibi göstermeye çalışır.

ABD Temsilciler Meclisi antisemitizm tarifini genişleten ve öğrencileri cezalandırmak için kullanılabilecek yasa tasarısını kabul etti.

İsrail’e yönelik her türlü eleştiri antisemitizm kapsamına alınıyor.

Tasarı yasalaşırsa uluslararası hukuku ihlal eden İsrail’in kayırıldığını söylemek dahi antisemitizm sayılacak.

Üniversitelerdeki barışçıl protesto gösterilerinin güvenlik güçleri tarafından dağıtılmasını savunan New York Belediye Başkanı Eric Adams’ın, gösterilerin arkasında üniversite dışından gelen provokatörlerin olduğunu söylemesi ve “gençlerin radikalleşme tehlikesine karşı polis tarafından korunması gerektiğini” savunması ise ibretlik.

Ülkesindeki üniversitelerde Filistin bayrağı açılmasını eleştiren Adams’ın daha önce elinde İsrail bayrağıyla gösteri yaptığı ortaya çıktı.

Batı tarafından fonlanan ve Gezi kalkışması benzeri vandallıkları özgürlük adına savunanlar, söz konusu olaylarda yabancı istihbarat örgütlerinin parmağı olma ihtimaline işaret edenlerle bugüne kadar hep alay ederlerdi.

Amerikan üniversitelerinde dünyanın başka herhangi bir yerinde yaşansa yaygara koparacakları şeyler oluyor ancak onlar hâlâ üç maymunu oynamaya devam ediyor.

ABD’de son günlerde yaşananlar “McCarthycilik hortluyor mu?” sorusunu da gündeme getirdi.

Geçen yüzyılın ortalarında “kızıl tehlike” paranoyasıyla başlayan ve yaklaşık 10 yıl süren “cadı avı” birçok insanın komünist olabileceği kuşkusuyla tutuklanmasına ve işten kovulmasına yol açmıştı.

Senatör Joseph McCarthy’nin adıyla anılan akımın ve o dönemde “komünizmle mücadele” adı altında yapılanların bir benzerinin “antisemitizmle mücadele” bahanesiyle uygulanma ihtimali Filistin halkına ve davasına sempati duyan Amerikalıları endişelendiriyor.