Son dönemde Batı’nın “blok” halinde Rusya’ya açtığı diplomat(ik) savaş, Dünya’yı yeni bir bloklaşmaya, kutuplaşmaya zorluyor. Batı bloku ile Rusya (dolaylı olarak Çin) arasında bir kavga yaşanıyor ve Türkiye hem jeopolitik hem de son birkaç yıldır bağımsızlığı adına üstlendiği inisiyatif bakımından yaşanılanların merkezinde. İstilacı Batı’nın Rusya ile verdiği kavga en nihayetinde Türkiye’nin de kapısına dayanacak ve Türkiye’yi de bir karar almaya, “safını” belli etmeyi dayatacaktır. Yeni Dünya denge ve denklemlerinde meydana gelen değişimi, aktörlerin bu değişim sürecinde aldıkları rolleri, coğrafik ve stratejik mülahazaları göz önünde bulundurduğumuzda Türkiye’nin safının Batılı istilacıların yanı olmayacağı fikrini veriyor.
Batı’nın, Rusya’ya karşı başlattığı kavgayı makro ölçekte düşündüğümüzde, (Rusya’yı sıkıştırıp dolayısıyla Türkiye’yi de etkisiz kılarak) ABD’nin, Küdüs’ü İsrail’e başkent yapma projesinden bigâne olmadığı anlaşılıyor. Zira görünürde hedef Rusya-Çin hattı olmakla birlikte, (akabindeki hamle) BAE, Suudi, Mısır eksenli oluşturulmak istenen yeni cephe üzerinden ana hedef Türkiye olan, “İran sopası”yla İslam coğrafyasını “terbiye” etmek olacaktır. Yıllardır, Batı(l) emperyal devletler ile Acem emperyal devleti İran’ın danışıklı dövüşünü söyler, yazarım. Suriye ve Irak zemininde oluşturdukları, devam ettirecekleri kargaşa, keşmekeş, jeopolitik, teopolitik kangrenik durum ile nihai hamlelerini yapmaya çalışacaklardır.
Batı cihetinden yapılan onca operasyona rağmen diz çöktüremedikleri Türkiye’yi, durdurmak için tahkim etmeye çalıştıkları BAE, Suudi, Mısır’dan müteşekkil yeni “doğu” cephesi de yenilgiye mahkûm olacaktır.
Küresel emperyallerin “ABD’nin Suriye’den çekilmesi, Fransa’nın girmesi” planı çok boyutlu, çok amaçlı, çok öldürmeli bir plan, bir nöbet değişimidir. ABD’nin çekilip (ki çekilmeyecek, sadece geri planda durur belki) Fransa’nın tek başına onun “görevini” ifa etmesi mümkün değil. Fransa, AB’nin tam desteği, telkini, kolektif aklıyla (Suriye’nin eski bir Fransa sömürgesi bilinci ve verdiği cesaretle) Suriye’ye geliyor. Bu durum, Suriye meselesinin bundan sonra daha global ve karmaşık bir konjonktürde yürüyeceğini ifade ediyor. Emperyal Batı’nın son hamleden muradlarını şöyle izah edebiliriz.
-Maksatlarından biri Türkiye’nin son dönemde hem masa hem sahadaki kazanımlarını, avantaj ve prestijini akamete uğratmak.
-Bir diğer amaçları (Türkiye’ye Rus uçağını düşürtmelerine rağmen) bozamadıkları Türkiye-Rusya ilişkilerini bozmaya yönelik hamleler yapmak.
-Bir diğer hedefleri (ki uzun vadede ve en tehlikeli sonuçlar doğurmasına sebep olacak) Türkiye-İran (Sünni-Şii) çatışmasını alevlendirmek. İran’ın, Acem emperyalizmi aşkını da bildikleri için buradan “sonuç” almak, kendileri açısından en kolay “iş” olarak görüyorlar.
-Hesaplarında Suriye’yi, Afganistan’laştırmak da var elbette. ABD olarak geri planda durup, NATO’yu aktive ederek bir “blokaj” oluşturmak. Bu blokajla hedeflenen, hem Türkiye’nin başlattığı operasyonlar süreciyle Suriye’ye istikrarın gelmesini engellemek, Türkiye’nin önüne daha kalın bariyerler örmek (ki bu İsrail’e, Suriye’yi işgal ettirme, yoluna döşenen taşlardır aynı zamanda) hem de Türkiye-Rusya-İran eksenli, Batı’nın tezlerine mugayir bir realitenin oluşmasına mani olmak.
NATO inisiyatifiyle düşünülen (olası) planın muhteviyatında Türkiye’nin, NATO’dan çıkarılması da var. Türkiye’nin yerine ikame olarak NATO’ya BAE, Suudi, Mısır eksenli bir güç dahil edilebilir. Son dönemde ABD ve İsrail öncülüğünde Türkiye (Osmanlı) misyonuna karşı oluşturulmak istenen BAE, Suudi, Mısır cephesi de buna işaret gibi duruyor.
Bütün bunlar çok girift planlar gibi görünse de son tahlilde bir tek gayeye hizmet ediyor: “Arz-ı mev’ud”…
Ressam Bob, “Şuraya da bin bir maskeli bir katil çizelim” demiş midir?!