Mahmud Abbas başkanlığındaki Filistin Yönetimi, ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs’ü işgal rejiminin başkenti ilan etmesine tepki göstererek Amerika’nın bundan böyle Filistin – İsrail müzakerelerinde arabulucu olamayacağını açıkladı.
Fakat Abbas, Trump’ın kararına karşı henüz pratikte ciddi bir adım atmış değil.
Tam tersine Amerika’nın arabuluculuk rolüne hâlâ açık kapı bıraktığı ve “Yüzyılın Anlaşması” adıyla bilinen planı her an kabul edebileceği izlenimi veriyor.
Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Merkez Konseyi’nin 14-15 Ocak tarihlerinde Ramallah’ta yaptığı, Hamas ve İslami Cihad’ın davet edildikleri halde boykot ederek katılmadıkları toplantıya FKÖ Genel Sekreteri Saib Arikat tarafından “Yüzyılın Anlaşması”nın ayrıntılarını anlatan bir rapor sunuldu.
Raporda belirtildiğine göre söz konusu anlaşma şunları içeriyor:
– Batı Yaka’daki büyük Yahudi yerleşkeleri İsrail topraklarına katılacak.
– Silahtan arındırılmış bir Filistin devleti ilan edilecek.
– İsrail’in Filistin devleti üzerindeki güvenlik kontrolü devam edecek.
– İsrail, “Yahudi devleti” olarak tanınacak.
– Amerika Kudüs’ü İsrail’in başkenti kabul edecek ve büyükelçiliğini Kudüs’e taşıyacak.
– Filistin devleti için Kudüs’ün dışında bir başkent oluşturulacak.
Söz konusu başkent için Kudüs’e bağlı Ebu Dis beldesinin düşünüldüğü daha önce medyaya yansımıştı.
“Filistin’in başkenti” diye dünyaya takdim edilecek yerin Mescid-i Aksa’yı içine almadığını söylemeye gerek yok.
– İşgal güçleri, Batı Yaka’nın A ve B bölgelerinden aşamalı olarak çekilecek. Filistin güvenlik güçlerinin performansına göre C bölgesinin bazı yerlerinden de çekilebilecek.
Fakat çekilme konusunda herhangi bir takvim belirtilmiyor.
Bilakis çekilme işlemi İsrail’in keyfine bırakılıyor.
Bu arada şunu hatırlatalım:
Oslo Anlaşması’na göre Batı Yaka A, B ve C olmak üzere üç bölgeye bölünmüştü.
Batı Yaka’nın yüzde 18’ini oluşturan A bölgesinin güvenliğinden ve idaresinden Filistin Yönetimi sorumlu.
Yüzde 21’ini oluşturan B bölgesinin idaresi Filistin Yönetimi’ne bırakılırken güvenliği İsrail’in kontrolünde.
Yüzde 61’ini oluşturan C bölgesinin ise hem idaresinden ve hem de güvenliğinden İsrail sorumlu.
Anlaşmaya göre İsrail’in belki bir kısmından çekileceği ve belki de hiç çekilmeyeceği C bölgesi, yukarıdaki oranlardan da gayet rahat anlaşıldığı gibi, Batı Yaka topraklarının yarıdan fazlasını oluşturuyor.
– Asdod ve Hayfa limanlarıyla El-Lud Havaalanı Filistinliler’in kullanımına açılacak fakat güvenliği tamamen İsrail’in kontrolünde olacak.
– Hava ve deniz sahaları tümüyle İsrail’in egemenliği altında olacak ve Filistinliler’in ihtiyaçları göz önünde bulundurulacak.
– Mülteciler sorununa adil bir çözüm bulunacak.
Arikat, Trump’ın Filistin tarafına zorla kabul ettirmeye çalıştığı planı bu şekilde özetliyor ve planın Filistin davasını tasfiye ederek Filistin devleti kurmaktan çok “ebedi bir özerk yönetim” tesis edeceğini söylüyor.
Planın reddedilmesi ve Amerika’nın kesinlikle arabulucu olarak kabul edilmemesini tavsiye ediyor.
Fakat sorun şu ki, silahlı direniş ve intifada gibi seçenekleri reddeden, İsrail ile müzakereleri tek seçenek olarak gören Filistin Yönetimi’nin Amerika’nın planına karşı alternatifi yok.
Abbas’ın şu an yaptığı Amerika’nın yerine arabulucu aramak.
Önceki gün Brüksel’de bu rolü Avrupa Birliği’ne teklif etti.
Oysa şu sorunun cevabı müzakere seçeneğinin çıkmaz sokak olduğunu açıkça gösteriyor:
“Amerika Kudüs’ü İsrail’in başkenti kabul etmişken İsrail Kudüs’ü neden müzakere konusu yapsın?”
Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin “Yüzyılın Anlaşması”nı kabul etmesi ve Kudüs’ten vazgeçmesi için Abbas’a baskı yaptığı biliniyor.
Söz konusu baskılara Abbas direnir mi?
Ne kadar direnebilir?
Daha da direnirse, zaten hasta ve yaşlı olan Abbas da Arafat gibi tasfiye edilerek yerine Trump’ın planını kabul edecek bir isim, örneğin Filistin Yönetimi İstihbarat Şefi Macid Ferec getirilir mi?
Şu an gündemde bu tür sorular var.