Günümüzde adı konmamış büyük bir savaş yaşanıyor.
Neden peki, sürecin adı neden konmuyor?
Çünkü bu postmodern yöntem, toplumların algı düzeyleriyle oynuyor ve sürecin farkındalığını azaltıyor. Böylelikle toplumların olası direnç odakları etkisiz hale getirilmiş oluyor.
Çağa matuf bu sürecin isabetli yorumlarıysa sadece bizim topraklarımızda dillendiriliyor. Toplumumuzun şansı ileri görüşlü bir siyasi liderinin ve feraset sahibi kanaat önderlerinin olmasıdır. Dünyada yaşanan süreçlere, haksızlıklara, zulümlere ve sömürülere karşı söylem geliştiren, “kral çıplak”, “bu düzen böyle gitmez” diyen sadece ve sadece Türkiye var.
3. Dünya Savaşı’na gelirsek…
Bu savaşın görünen ve görünmeyen tarafları mevcuttur.
Bu savaş batı uygarlığının en temel paradigmasında yer alan “ötekisi olmayan güç var olamaz” anlayışının tezahürü olarak ortaya çıktı.
Soğuk savaş sonrası batının kendisine aradığı “öteki” bulunmuştu. Ötekinin rengi kızıl değil artık ‘yeşil’ idi.
Batının İslam ile savaşı hoşumuza gitmese de söyleyelim; çok zekice kurgulandı. Batı, İslam ve Müslümanlarla kavga ederken sinsi ve etkili oyunlar kurdu. Oyun oynanırken sahnede bir aktör olarak görünmedi, hep perde arkasında kaldı, hep kuklalarına sufleler verdi. Oyuncu değil yönetmen olmayı ve orada kalmayı tercih etti. Böylesinin maliyeti daha düşük ve riskleri daha azdı çünkü.
Batı’nın İslam ile savaşının adı; ‘İslam’a karşı İslam ile savaş’. Bu yöntem iki yönde ilerliyor. Birincisi; “ılımlı İslam” ismiyle İslam’ın Protestanlaştırılması. İkincisi; İslam’ın DAEŞ gibi örgütler eliyle radikalleştirilmesi.
Ilımlı İslam projesiyle İslam’ın içini boşaltmak, Müslümanların siyasete, sosyal yaşama ve dünya tasavvuruna dair iddialarını ortadan kaldırmak istiyorlar.
Radikal İslam projesiyle de İslam’ı terör ile özdeşleştirmek, tüm Müslümanlar -eşittir- terörist imajı oluşturmaya çalışıyorlar. Bu iki yöntem de onlar için çok kullanışlı. İki tarz Müslüman da onlar için çok ideal. Birinin İslam adına hiçbir iddiası yok, kimyası değişmiş ve bir batılıdan farksız. Diğeri ise hiçbir Batılı’nın istemeyeceği kadar vahşi ve çirkin. Bu iki yöntemin uygulandığı tüm projeler ve tüm süreçleri ise toptan 3. Dünya savaşı olarak özetleyebiliriz.
Bu savaşta amaç; toplumlar için İslam’ı alternatif olmaktan çıkarmak.
Hedef; 1-Müslüman coğrafyalarda derin çatlaklar, sorunlar ve savaşlar üreterek geleceğe dair tasavvurlarını köreltmek, oyuncu değil oyuncak etmek…
2-Müslüman coğrafyayı alıp yukarı taşıyabilme, toplumlara liderlik yapabilme potansiyeli olan Türkiye’yi tekrar aşağıya çekmek, yutmak, yok etmek.
Batının kurduğu bu tuzakların yansımalarını on yıllarca gördük, görmeye devam ediyoruz. Ilımlı İslam diyerek ortalarda gezinen “diyalogçu”ları hatırlıyoruz. Bu “ılımlı”lardan nasıl kanlı bir terör örgütü ortaya çıktı, hep birlikte gözlemledik. “Ilımlı” iken devşirdikleri gücü nasıl batının yönlendirmesiyle kullandıklarını ve gerektiğinde DAEŞ kadar kanlı olabildiklerine şahit olduk.
3. Dünya Savaşı kapsamında hangi projeler sürdürülüyor? Hangi projeler hayata geçirildi?
*Arap Baharı ile Kuzey Afrika ülkelerinde yapılan dizayn
*Büyük güçlerin, ilgili-ilgisiz pek çok ülkenin Suriye’nin başına çökmüş olması
*Yemen, Lübnan, Suudi Arabistan vs. bu ülkelerde yaşananlar
*Batıda yaşayan Müslümanlar’ın on yıllarca vermiş oldukları hak mücadelesinde kazanımların kaybedilmeye başlamış olması
*Yükselen İslamofobi
*Suudi Arabistan’ın ılımlı İslam açıklamasının arka planı
*Ülkemizde dillendirilen ‘sünnetsiz-hadissiz İslam’ söylemi
*Türkiye’de yaşananlar; 17-25 Aralık yargı darbesi girişiminden 15 Temmuz darbe girişimine kadar ve devam eden terörle mücadele süreci…
İşte 3. Dünya Savaşı’nın görünen ve görünmeyen yüzünü böyle özetleyebiliriz. Batının İslam ile savaş içine girdiğini ve bunu da çok kapsamlı ve çok yönlü olduğunu kanıtlamak için sanırım bu kadar örnek yeterlidir.
Harekete geçmek, aksiyon üretmek, kalkmak, silkelenmek ve kendimize gelmek için daha ne beklemeliyiz?