28 Şubat süreci; neresinden bakarsanız bakın vicdansız, ahlaksız, namussuz ikiyüzlülerin planladığı bunlardan çok daha aşağılık olanların ise uygulamak için can attığı bir darbe süreciydi.
İslam ve Müslüman düşmanlığında sınır tanımayanların ne kadar alçalabileceğini, ne kadar ileri gidebileceğini bu süreçte yaşananlar hepimize gösterdi.
Bu süreçte aktif görev alanlar, “Ben senden daha çok İslam düşmanıyım.”, “Müslümanlara zulmetmekte ben senden çok daha fazla alçalabilirim.”, “İslam’a ve Müslümanların kutsalların hakaret etmekte, bu milletin değerlerine küfretmekte kimse elime su dökemez.” diye yarışa girmişti. Gerçekten de bu süreçte aktif görev alan postallılarla, postal yalayıcılar için bir yarışma düzenlesek hangilerinin daha alçak olduğunu, daha çok alçaklaştığını seçmekte çok zorlanırız.
“İrtica ile mücadele için eğitime bir süre ara verilebilir, ilim çalışmaları askıya alınabilir.” diyerek başörtülü, sakallı öğrenci avına çıkan, namaz kılanları fişleyen akademisyen görünümlü rektör, dekan, öğretim görevlisi, YÖK Başkanı vb. sıfatı olanlara mı verirsiniz en büyük alçak ödülünü?
“Yeni vatandaşlık görevim. Kendime yeni bir iş buldum. Bundan böyle Kılık Kıyafet Kanunu’na aykırı olarak dolaşanları, kolundan tuttuğum gibi karakola götüreceğim. Evlerini polise göstereceğim. Otomobilde görürsem plakalarını alıp bildireceğim. Yapılan işlemi savcılığa kadar takip edeceğim. Yok yok, savcılıkta da takip edeceğim. Hırsız yakalatmak iyi de bu kanun tanımazları yakalatmak mı kötü?” diyen, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğrencileri için ağza alınmayacak küfürler savuran ve tüm bunlar yaşanmamış gibi hâlâ gazetelerde, TV’lerde akil adam pozlarıyla konuşup “demokrasi, insan hakları” gibi laflar geveleyen şahsiyet yoksununa mı, Pop-Sosyolog geçinen genel yayın yönetmenine mi, kan içmiş vampir gibi dudaklarıyla başörtülerin ağlama taklidini yapan sözde gazeteci ya da sahip oldukları medyayı İslam’la mücadele için araç kılan ve tüm bunlara imkân veren medya patronları mı verirsiniz en büyük alçak ödülünü?
Ülkenin en büyük üniversitesine rektör atandıktan sonra nursuz yardımcısıyla üniversiteyi kışlaya çevirip tüm mesaisini başörtülü ve namaz kılan öğrenci avlamak için geçiren ve yaptığından pişmanlık duymadığını, bugün de olsa aynısını yapacağını söylemekten çekinmeyen ikili için mi, ellerine aldıkları pankartla “Ordu göreve!..” diye yürüyerek darbe çığırtkanlığı yapan tüm YÖK Başkanı, rektör, dekan, öğretim görevlileri için toptan bir ödül mü düşünürsünüz?
Yaşananlar geçmişte kaldı, tarih oldu demek isterdim ama bunların tamamı hâlâ gazetelerde, TV’lerde boy gösterip “demokrasi, insan hakları, yaşam tarzına müdahale, düşünce özgürlüğü” gibi konuları ağızlarına sakız edip gevşek gevşek konuşuyorlar.
Bu ne utanmazlıktır, bu ne alçaklıktır, bu ne kendini bilmezliktir, bu ne ikiyüzlülüktür?
Siz insan olamadınız ki insan haklarından dem vurasınız, siz düşünemezsiniz ki düşünce özgürlüğünden konuşasınız!..
Vicdan, merhamet, ar sahibi olmak önemli bir insani meziyettir ve bunlara sahip olmayanlar için hangi olumsuz sıfatı kullanırsanız kullanın yetersiz kalır!..
Ömrümüz boyunca sizinle kutuplaşabildiğimiz kadar kutuplaşacağız!..