28 Şubat, postal yalayıcılar ve darbe çığırtkanlığı

Abone Ol

Bu ülkenin ve milletin üzerinden bir silindir gibi geçti 28 Şubat süreci…

Ülke sosyal anlamda patlama noktasına geldi. İslami hassasiyet sahibi insanlara cadı avı başlatıldı.

Zulmün en belirgin olanı başörtülülere yapılan zulümlerdi. Üniversitelerden, işlerinden atıldılar; kocalarının işlerinden atılmasına gerekçe gösterildiler. Okullarının önlerinde insafsızca coplandılar, yerlerde sürüklendiler, gözaltına alınıp işkencelere uğradılar hatta idamla bile yargılandılar.

Ancak başörtülüler dışında, İslami hassasiyet sahibi erkekler de zulümden fazlasıyla nasiplendiler. Namaz kıldıkları için ordudan, memuriyetten atıldılar. Hatta o sırada öğrencisi olduğum İstanbul üniversitesinde birçok öğrenci, namaz kıldığı için Nur Serter ve Kemal Alemdaroğlu’nun paralı ve gönüllü muhbirleri tarafından ihbar edilerek okullarından uzaklaştırıldılar.

Başını Kemal Âlemdaroğlu, Nur Serter ve Kemal Gürüz gibi postal yalayıcıların çektiği darbeseverler, “Ordu Göreve” yazan pankartlarla darbe çığırtkanlığı yapıyorlardı ve bunu suç kabul edip dava açan, yargılama teşebbüsünde bulunan bir tane savcı, hâkim çıkmıyordu.

Üniversitelerde ilim adına hiçbir şey yapılmıyor, YÖK’ün başındaki şarlatan ve üniversiteleri yöneten unvanları büyük, kendileri küçük postal yalayıcılar; ilmi, bilimi bırakıp başörtülü, sakallı ve namaz kılan avına çıkıyordu.

Emniyet mensupları, işi gücü bırakmış sokaklarda başörtülü kovalıyordu.

Askeriyenin omuzunda bir galaksi kadar yıldız taşıyan rütbelileri “İrtica, PKK’dan daha tehlikelidir.” diye ahkâm keserek İslam ve Müslüman düşmanlığında sınır tanımıyorlardı.

Siyasetin en tepesindekiler; askeriyeden gelecek bir düdükle tüm şahsiyetlerini, kişiliklerini bir kenara bırakmaya, emir eri olmaya, kendi halkına savaş ilan etmeye çoktan gönüllüydü. Zulüm karşısında direnen insanlara “yarasa” diyeni mi ararsın, ülkenin Başbakanı’na en galiz küfürleri eden asker sıfatlı aşağılık yaratığa “Paşa boşalma hakkını kullanmıştır.” diyen devletin en tepesindeki çapsızı mı ararsın?

Halkın oylarıyla Meclise giren başörtülü vekile, devlet adamlığı ciddiyetinden uzak bir şekilde kin kusan, elleri ve sesi titreyerek “Bu kadına haddini bildirin.” diye bildiri okuyanı mı ararsın?

Aslında irtica ve Atatürkçülük yaygarasının ülkeyi soyup soğana çevirmek için paravan olduğu anlaşıldı ama biraz geç anlaşıldı. Bir gecede batırılan 20’den fazla bankayı, multi milyarder olan askerleri, devletten aldığı krediyi fahiş faizlerle geri devlete veren kodamanları görünce asıl mesele anlaşıldı ama kör olanlar için bunlar bile bir anlam ifade etmedi.

Tüm bunlar yaşandı bitti hamdolsun!.. O günleri en derinden yaşayanlardan biri olarak Rabbim bu ülkeye ve millete bir daha 28 Şubatlar yaşatmasın diyorum. Diyorum ancak gidişata bakınca da yaşatmayacağından pek de emin olamıyorum.

Milletimiz, yaşananları çabuk unutuyor; o günleri iliklerine kadar yaşamış olanlar, yaşadıklarını kendinden sonraki nesle, evlatlarına anlatmakta maalesef ki başarısız. Bundan dolayı da yeni nesil, ülkenin hep şimdiki gibi güllük gülistanlık olduğunu sanıyor. Okullardaki başörtüsü yasağını, namaz kılanların teröristten daha tehlikeli görüldüğü günleri, askeriyeye başörtülü anaların alınmayıp oğlunun yemin töreni izlettirilmediği için gözü yaşlı şekilde tel örgüler ardında beklediğini anlamaktan ve kavramaktan uzak…

Şu anda demokrat geçinen, insan hakları diye yaygara koparanların o günlerde nasıl darbe çığırtkanlığı yaptığını, postal yalayıcılığına soyunduğunu, gazetecilerin sivil general gibi gezdiğini, ilim adamı olması gerekenlerin nasıl alçaldığını yeni nesle iyi anlatmak gerek!..

Yazı bitmedi, cumartesi devam inşallah!..