“Cehennem, inkâra saplananları elbette çepeçevre kuşatacaktır!
Azabın onları hem tepelerinden hem de ayaklarının altından saracağı Gün Allah; “İşte şimdi yaptıklarınızı(n acı sonuçlarını) tadın bakalım!” diyecektir.” (Ankebût 29:55).
Postmodern Darbe Tiyatrosunun Yol Açtığı Hasarı Rapor Edebilmek
21. yıldönümü münasebetiyle hakkında yazılan köşe yazıları, yorum ve hatıralara rağmen kayda değer raporların henüz hazırlanamadığını esefle müşahede ettiğimiz ‘28 Şubat Zulmü’nü derli toplu şekilde zihnimizde canlandırmak, 21 yıldır yok yere hapislerde çürütülen mağdurlar başta olmak üzere tüm mazlumların haklarını iade edebilecek ve acılarını dindirebilecek adımlar atabilmeyi kolaylaştıracaktır.
Kurgucularının, “postmodern darbe” namıyla ülke tarihine geçmiş olan sürecin bin yıl süreceği kehanetinin tutmayacağı baştan belliydi. Ancak, kesintisiz on beş yıllık AK Parti iktidarına rağmen bu zulmün yakıcı etkilerinin bir türlü bertaraf edilememesi üzücüdür. Bu zulmün bugüne dek silinememesinde FETÖ bağlantılı yargı mensuplarının etkisi anlaşıldığına göre kalıcı ve kesin bir çözümü ertelemenin bahanesi kalmamış olsa gerektir.
Bilgi edinme kanunu çerçevesinde ilgili kurumlara başvuranlardan hiçbirinin somut tek bir cevap alamadığı “irtica” isimli heyulanın bertaraf edilmesi bahanesiyle 28 Şubat 1997 tarihinde Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel başkanlığında toplanan Millî Güvenlik Kurulu (MGK), takriben dokuz saat süren toplantının ardından 1 Mart günü askerler tarafından 20 madde halinde düzenlenen kararlarını Başbakanlığa ültimatom formatında iletmişti. Başbakan Necmettin Erbakan’ın direncine rağmen 14 Mart’ta Meclis’ten geçerek uygulanmaya başlanan; ordu ve eğitim başta olmak üzere tüm kamu kurumları yanında özel sektör ile gönüllü kuruluşları da derinden etkileyen bu kararlar neticesinde siyaset, ekonomi ve eğitim başta olmak üzere zaten çok başarılı işlemeyen birçok sosyal kurum büsbütün kötüleşmişti.
Yasal hiçbir dayanağı olmayan ‘başörtüsü yasağı’ ve ‘irtica’ suçlamasıyla yirmi bine yakın kamu personeli ile on binlerce öğrencinin kurumlarıyla ilişiği kesilmiş, yüzlerce vakıf şubesi ve/ya merkezi kapatılmıştı. Yüzlerce şirketin ‘yeşil sermaye’ yaftasıyla kapısına kilit vurulmuş, el konan bankaların devlete ödetilen borçları da dahil edildiğinde 400 milyar doları aşan bir zarar yekûnu kıt kanaat geçinebilen toplumun sırtına yüklenmişti. Sürecin yol açtığı parçalanmış aileler gerçeği ile psikolojik ve sosyolojik baskılar sonucu on binlerce insanda gelişen davranış bozukluklarının yol açtığı insan serveti kaybı ise rakamla ifade edilemeyecek cinsten olup en büyük kayıptır.
28 Şubat postmodern darbesinin devlete ve millete maliyetini analiz eden ve somut verilerle desteklenen mütekâmil bir rapor henüz ortaya konamadıysa da kapsamlı bir rapora ışık tutabilecek bazı çalışmaların yapılmaya başlanması memnuniyet vericidir. (1).
21. yıl dönümünde 28 Şubat darbe tiyatrosunun bileşenlerini hatırlamak
Postmodern darbe tiyatrosunun nasıl kurgulandığını Şevket Hüner’in konuya ilişkin tahlilinden iktibasla yeniden hatırlamakta yarar var:
“31 Ocak 1997’de Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız’ın, İran büyükelçisinin de misafir olduğu Kudüs gecesinde sahneye koydurduğu ‘intifada’ oyunu koparılacak küçük kıyametin fitilini ateşler. O gecenin ardından üç gün süreyle vazifelendirilmiş medya provokatörleri gerilimi tırmandırır. 4 Şubat 1997 gecesi telefon çalar. Arayan K.K. Kurmay Bşk. Doğu Aktulga’dır. ‘İzzet Paşa, tümene K.K. Komutanı’nın emrini ver, 80 tank ve 80 zırhlı araçla yarın sabah Sincan-Akıncılar istikametinde gidilecek’ emriyle tiyatro eseri, irticai kalkışma senaryosuna dönüştürülerek caddelere taşınır. Uzun süredir hazırda bekletilen Çağdaş Kadınlar 11 Şubat’ta Ankara’da, Türk bayrakları ve M. Kemal posterleriyle Şeriata karşı kadın yürüyüşü düzenler.
1997 ramazanında sergilenen televizyon tiyatrosunda, gözü yaşlı Fadime Şahin, cep telefonu eşliğinde zikir yöneten Ali Kalkancı ve asâlarıyla TC’yi yıkmasına(!) ramak kalan Aczimendi lideri Müslüm Gündüz’ün arasında savrulduk. Bu zenne takviyeli Hacivat Karagöz tiyatrosu ramazan boyunca ekranlarda döne döne binlerce defa gösterildi. 28 Şubat 1997’de kendimize has demokrasimize(!) askerler tarafından post modern bir şekilde balans ayarı yapıldı. Bu arada kesintisiz 8 yıl eğitim zorunluluğu getirilerek Kur’an kursları kapatıldı. 19 Haziran’da Erbakan Başbakanlığı bıraktı. 30 Haziran’da yangından mal kaçırır gibi ANASOL-D hükümeti kuruldu. Koalisyonda yer alanlar, brifingle “paşalarla paşa paşa geçinilecek” komutuyla hazırola geçirildi. Akademisyenler, yüksek yargı mensupları, medya üst düzey yöneticileri ‘sağdan hiza al’ konulu brifingler aldılar. 1998’in iki bayram arasında Refah Partisi kapatıldı. Yeni isim ve farklı yüzlerle tekrar açılma zorunluluğu getirildi.
28 Şubat postmodern tiyatro gösterisinin reyting rekortmeni oyuncularından Fadime Şahin şu anda devlet güvencesiyle ırzı irticadan korunmuş çağdaş bir Türk kadını. Ali Kalkancı milyonlarca Captagon hapıyla basılmış uyuşturucu baronu. Fadime’yi role adapte eden tiyatro sanatçısı(!) Nurseli İdiz yeni bir senaryo üzerindeyken suçüstü yakalandı. Müslüm Gündüz ileride sergilenecek farklı bir senaryo için asâsı ve zilsiz defiyle korunaklı bir yerde. Süleyman Demirel ebedi istirahatgâhında. Çevik Bir bilinmez bir diyarda emekliliğin keyfini sürmekte…
Bu arada bu postmodern tiyatroda irticai örgüt üyesi olmakla suçlanan ve faili meçhul cinayetler üzerine yıkılan yüzlerce kişi cezaevlerine yerleştirildi. Bu sanıkların 3-5 yıl ile kurtulacakları davalara bakan, askerî brifinglerle tehdit edilmiş yargı mensupları eliyle müebbet hapse mahkûm edildiler. Bu iftira sürecinde içeri alınıp idamla yargılanan ve 16 yaşında girdiği hapishaneden 25 yaşında çıkan Halil Kantarcı, suçu ispat edilemediğinden beraat etti. Devlet ve millet düşmanı ilan edilen bu kişi, 15 Temmuz darbe girişimine karşı koyarken öldürüldü…” (2).
Ömrünün baharında hayatı karartılanların mağduriyetini görmek ve ivedilikle gidermek
Başörtülü eşini ancak araba bagajında ya da arka koltukta üzerine battaniye örterek yaşadığı lojmana götürebilenlerin varlığını hatırlatan, 28 Şubat sürecinde Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ile ilişiği kesilen, on beş gün içinde hem eşini hem de işini kaybeden Yüzbaşı Sadık Güray Balatekin, yaşadıkları ağır mağduriyetlere rağmen taşkınlığa yeltenmeyen mazlumların olgun tutumlarını şu ifadeleriyle özetlemektedir:
“Kan kustuk ama kızılcık şerbeti içtik. Kendimize de zarar vermedik. Milletin bütün mukaddesatını muhafaza edecek her şeyi yaptık. Atılan arkadaşların belki trafik cezalarını bile bulamazlar, böyle insanlardır. Bizim bu sabrımız, ‘çatışma olmasın’ diyeydi. Belki de istedikleri oydu. Bu kadar insanı ayağa kaldırmak, reaksiyona sokmak, toplumu kaosa sürüklemek… Ama elhamdülillah atılanlar buna tevessül etmedi. Bu arkadaşlardan inanın yüz tanesi bir araya gelse ortalığı ayağa kaldırırdı. Hiçbiri en ufak bir vukuatın içinde bulunmadı.” (3).
21 yılda 42 kez mübarek bayram günlerini bile hapislerde geçiren mahkûmlar, babasız büyüyen çocuklar, cezaevlerinde yaşlanan gençler, torunlarını göremeyen babalar, binbir hastalıkla boğuşan dedeler, bitmeyen 28 Şubat soğuğunun hesabı sorulmamış bedeli olarak, akıl, vicdan, irada ve hakkaniyet sahibi olduğunu iddia eden her insanın imtihanı olarak önümüzde durmaya devam ediyor. (4).
Tiyatro darbenin mağdurlarına haklarını ve itibarlarını iade edebilmek
28 Şubat sürecinde YAŞ kararıyla ordudan atılanlardan hiçbirisinin FETÖ’cü olmadığına dikkat çeken Avukat Hüsnü Tuna kendisiyle yapılan söyleşide şu hususu vurgulamıştır:
“28 Şubat’ın en önemli aktörlerinden biri FETÖ’dür. Nitekim FETÖ sanığı Ali Fuat Yılmazer, 28 Şubat sürecinde şeriatçı örgütlerle ilgili Genelkurmay Başkanlığı’nda brifingler verdiğini, darbeyi yönetenleri bilgilendirdiğini kendisi ifade etti. Dolayısıyla MGK’da işlenen İslami örgütlerin bilgileri, dokümanları, FETÖ’den temin edilmiş, onlar tarafından sunulmuş ve orada gerekli icraatlar yapılmıştır.” 15 Temmuz darbesine teşebbüs edenlerin büyük çoğunluğunun 1997-2000 yılları arasında akademiye girmiş insanlardan oluştuğunu hatırlatan Tuna sözlerini şöyle sürdürmüştür:
“28 Şubatçılar, ‘Biz bu darbeyi FETÖ’ye karşı yaptık ve askeriyeden attıklarımızın hepsi FETÖ’cü’ diyorlar ama atılanlardan hiçbirisi FETÖ’cü değil. Dolayısıyla FETÖ, 28 Şubat darbesine her yönüyle lojistik, maddi, toplum üzerinde yer etmesi için, yerleşmesi için, etkisini göstermesi için gerekli tüm çalışmaları onlarla birlikte yapmış bir örgüttür.” (5).
28 Şubat postmodern darbesinin 21. yıldönümü münasebetiyle çeşitli etkinlikler düzenleyen sivil toplum kuruluşları arasında Mazlumder’in eşzamanlı ve periyodik faaliyetleri dikkat çekmektedir. Haksız mahkûmiyet kararlarına çözüm üretilmesini talep eden Mazlumder (İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği) merkez ve taşra teşkilatı yöneticileri, asker brifingleri, işkence altında alınan ifadeler ve paralel devlet yargıçları eliyle tesis edilen 28 Şubat yargı kararlarının iptal edilmesi, sürecin bütün aktörlerinin aydınlatılması, hiçbir bahaneyle erteleme olmaksızın 28 Şubat mahkûmlarınını serbest bırakılması gerektiğini savunmaktadır.
“28 Şubat siyasi yargı kararları iptal edilsin!”, “28 Şubat mahpusları derhal serbest bırakılsın!”, “28 Şubat mahpuslarının özgürlük talebi hepimizin imtihanıdır!” gibi sloganlar eşliğinde ülkenin dört bir yanında etkinlikler düzenleyen Mazlumder’in şu değerlendirmesine katılmamak mümkün müdür?
28 Şubat’ın; hukuk, medya, siyaset ve bürokrasi kültürümüze pompaladığı ve etkisi halen süren çarpıklıklar bir yana, hapsettiği ve 20 yılı aşkın süredir cezaevlerinde tutulan siyasi mahpuslar yönünden devam eden bir darbedir. Bu darbe her şubat ayında tarihten kesitler sunarak ya da nostaljik söylemlerle geçiştirilemeyecek bir mazlumiyeti en kaba haliyle devam ettirmektedir. Bağımsız ve adil mahkemelerce yeniden yargılanma haklarının verilmesi bile bu insanların mağduriyetlerini telafi etmeyecektir. Giden acı dolu yıllara rağmen hiç değilse bundan sonrası için hak ettikleri adaletin avuçlarına devlet tarafından konduğunu hissetmeleri, onların en doğal ve tartışılmaz haklarıdır. (6).
28 Şubat Darbesi’ni hakkıyla aydınlatacak kapsamlı bir raporun hazırlanması ve darbenin ordu, siyaset, hukuk, medya, finans vb. tüm alanlardaki aktörlerinin tespit edilerek hak ettikleri cezaya çarptırılmaları, mahkûmların ise en hızlı şekilde yeniden yargılanarak tahliye edilmeleri temennisiyle…
Kaynaklar:
1. Aynur Ekiz; “Postmodern Darbenin İzleri Hafızalardan Silinmedi”, Anadolu Ajansı, , 18.02.2018.
2.Şevket Hüner; “Postmodern Tiyatro Mağdurları”, Düşünce Mektebi, , 26.02.2018.
3. Sefa Mutlu; “Balatekin: Başörtülü eşini ancak araba bagajında lojmanına götürebilenler vardı”, Anadolu Ajansı, , 18.02.2018.
4. Emeti Saruhan; “28 Şubat’ın Babasız Çocukları”, Gerçek Hayat,
, 26.02.2018.
5. Murat Paksoy: “Hüsnü Tuna: 28 Şubat’ın en önemli aktörlerinden biri FETÖ’dür”, Anadolu Ajansı, , 18.02.2018.
6. , 02.02.2018.