Bir 24 Kasım daha öğretmenlere ve öğretmenliğe yapılan iltifatlarla geldi, geçti. Bilirsiniz, modern anlayışın bir tezahürü olarak ortaya çıkan bu, “gün kutlama” işi, pek çok meslekte olduğu gibi öğretmenler için de var. O güne has bir anma programından öteye gitmeyen, sembolik, güya vefayı önceleyen bu anlayış, bence oldukça sakat. Bir gün boyunca varsınız, ülkenin gündemindesiniz, ardından, ertesi gün hoop 364 gün boyunca yoksunuz. Nerdeyse esameniz okunmaz. Ülke sorunları içinde unutulur gidersiniz.
Bu manada o gün, yani 24 Kasım Öğretmenler Günü, ilgili, ilgisiz pek çok kişi tarafından öğretmenler için birçok şey söylendi. Elbette ki hepsi de güzel ve hoş şeylerdi. Gönülleri alındı. Ne kadar vefalı oldukları, topluma yön verdikleri, elit kesimi bile; bakanları, bürokratları, siyasileri, iş adamlarını onların yetiştirdiği, onlar olmadan toplumun ilerleme katedemeyeceği falan filan söylendi bir bir…
Falan filan diyorum, gerçekten de falan filan… Niye derseniz, meslek hayatları boyunca öğretmenler o kadar çok sorunla uğraşıyorlar ki, sırt tıpışlama da bir yere kadar. Velilerin, evde baş edemedikleri evlatlarının hesabını öğretmene sormalarını mı dersiniz, yoksa, aldıkları üç kuruş maaşla ay başını getirmeye çalışmalarını mı? Öğrencisinden dayak yiyen öğretmenleri mi dersiniz, yoksa, kafası atan velilerden sopa yiyen öğretmenleri mi? Geçinebilmek için ek iş yapmak zorunda kalan öğretmen de var bu ülkede, sırf çocukları için yaşamak zorunda kalan öğretmenler de… Hangi birini saymak gerek, bilmem ki…
Elbette öğretmenlik para ile yapılacak bir iş değil, gönüllülük ön planda olmalı. Ama unutmamak gerekir ki, parasız da yapılabilecek bir iş değil.
Dikkat buyurun lütfen, araştırmalar, istatistikler öğretmenlik mesleğinin gençler tarafından mecburen tercih edilen bir meslek haline geldiğini gösteriyor. Öyleyse, vay bu ülkenin haline.
Ve eğer bugün bu meslek, severek değil de, mecburen yapılan bir iş haline gelmişse, mesleğini sevmeyen öğretmenlerin sayıları, sevenlerden daha çoksa, varın gerisini siz düşünün.
Bu sorunların temeline inip çözüm oluşturulmazsa, ne eğitim problemleri çözülür, ne de ülke meseleleri. Cumhurbaşkanımız bile eğitim ve kültür alanında arzuladıkları mesafeyi alamadıklarını açıklıyor. Bu gerçek çısçıplak ortada. Bu konuda Tayyip Erdoğan’ın dert sahibi olduğuna inanıyorum. Lakin, aynı şekilde iş başına getirilen bürokratların dert sahibi olmadıklarını da düşünüyorum.
Öğretmenlik, dünyanın her tarafında saygın bir meslek. En az yıpranmış mesleklerden biri. Dürüsttür öğretmenler. İlkeli ve ahlaklıdırlar. Ne öğrencileri arasında zengin-fakir ayırımı yaparlar, ne de velileri arasında iyi-kötü ayırımı. Hepsi de onlar açısından eşittir. Öyleyse bu mesleğin itibarını korumaya devam etmek gerek.
Elbette bu konuda aşılması gereken pek çok sorun var. Her sene sendikalar bu konuda pek çok araştırmalar yapar, sonuçları kamuoyu ile paylaşır ve eğitimin, öğretmenlerin sorunlarını gündeme getirirler. Bu sorunlardan biri de, kanaatimce belki de en büyüğü, öğretmenlerin motivasyon eksikliğidir.
Motivasyonun da artık sırt tıpışlama, gaz verme, her 24 Kasım’da pohpohlama ile değil de, geçim derdini düşünmeyeceği, çocuklarını okuturken rahat olacağı bir meblağ ile sağlanabileceğine inanıyorum.
Devlette çalışan pek çok meslek erbabı açısından öğretmenler şu anda en düşük maaş alan kesim mesela. Gelişmiş ülkelerde yüksek maaş grubundaki öğretmenler, ne yazıktır ki Türkiye’de alt gelir grubunda maaş almaktalar. Politikacıyı, iş adamını, bürokratı, ekonomisti, doktoru, mühendisi, nerdeyse toplumun bütün katmanını yetiştiren öğretmenlerin en alt gelir grubunda yer almaları, devlet için ayıp değil mi? Öğlen yiyeceği yemeğin parasını düşünen, arkadaşıyla içeceği bir bardak çayın parasını hesaplamak zorunda kalan, evladının harçlığının yetip, yetmediğini sıkıntı eden bir öğretmen, verdiği derslerde ne kadar verimli olabilir ki? Kafası bu sorunlarla meşgul olan hiç bir meslek erbabının, başarılı olması mümkün değil elbette.
Cumhurbaşkanını, başbakanı, bakanı, bürokratı yetiştiren öğretmenlere, kuru kuruya bir kaç çift sözle vefa gösterilmeye çalışılması, gelişmeden ve ilerlemeden yeteri kadar yararlanamaması, neyle açıklanabilir ki?
Bırakalım artık içi boş lakırdıları da, ciddi manada eğilelim öğretmen sorunlarına. Bir takım yapay çözüm önerileri sunarak onlardan başarı beklemek yerine, ciddi manada çözümlemelere gitmek ve sadece ve sadece emeklerinin karşılığını vermek, bence en güzel ve en büyük çözümdür…