CHP, siyaseti konforlu yapanların partisi. Her daim ülke sorunları arasından seçme haklarını kullanıyorlar. Seçtikleri konuyla ilgileniyor, bazılarını tamamen yok sayıyor, diğerlerine dokunup geçiyorlar.
Bugünlerde yani dünya kaynarken, bölgemiz altüst olurken, Türkiye 100 yıllık sorununu çözmenin heyecanıyla adım adım yürürken, onlar 23 Mart’a odaklanmış durumdalar. Tek adaylı seçim pusulaları hazır. Siyasi literatürdeki adı ‘temayül yoklaması’ olsa da ısrarla ‘ön seçim’ diyorlar. Günün sonunda ulaşmak istedikleri kazanç belli; İmamoğlu, temayül yoklamasının galibi olarak değil, seçim kazanarak aday olacak!
İzmir’deki başlangıç
İmamoğlu’nun İzmir’deki salon programını izledim. Bütününden şunu anladım;İmamoğlu, bir davayı, bir programı, ülkesi hatta partisi için bir hayali değil, sadece kendisini temsil ediyor.
Kürsüye konuşmacı; ancak aynı zamanda kendisinin projesi olarak çıktı. Ceketini çıkarması, kravatını çözmesi, gömleğinin kollarını sıvaması, terlemesi, terini silmesi, bazı cümlelerini üçer beşer tekrar etmesi… Bunların hepsi o projeye dâhildi.
Tribündekilerin, başına ya da sonuna bir sıfat getirmeden “iktidar, iktidar, iktidar” diyerek tempo tutmaları ürkütücüydü. Çok şey anlatıyordu ancak projeyle yüzde 100 uyumluydu!
Daha ne olsun!
İmamoğlu, tek aday olarak gireceği seçimi, ‘demokrasi devrimi’ olarak anlattı. Demokrasiden öte; demokrasi devrimi! Katılıp oy kullanacakları, şimdiden tarihe geçecek şahsiyetler olarak ilan etti. Kapalı devre sandıktan çıkacak sonuca, nasıl olup da “millî irade” dediğini açıklama gereği duymadı. Bu sandığın iktidarı zangır zangır titrettiğini söyledi ki; bunu hiç anlayamadım.
Devrim gibi kararı aldığı için Özgür Özel’e teşekkür etti. Ardından “Beni bu yola çıkaran CHP grubundaki bütün milletvekillerime teşekkür ediyorum.” deyiverdi.“Milletvekillerime” demesinin arka planında bir zihin ve dil alışkanlığı olsa gerek.Kurultaydan sonraki CHP’ye ‘İmamoğlu CHP’si’ denilmesinin izleri, bu arka planda aranabilir.
‘Daha ne olsun!’ havasında vaatleri de oldu. Kavramları peş peşe sıraladı. Bu hedeflere nasıl ulaşılacağını anlatmakla zaman kaybetmedi! Proje, böyle bir projeydi!
Sesi kısılınca, tam yerine denk getirip “Günde 20 saat çalışıyorum.” bile dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a önce dolaylı seslendi. Baktı ki salondan yeterli tepkiyi alamıyor, bizzat adını anarak “Ben buradayım” dedi. Göğsünü yumruklayarak bir daha, bir daha söyledi… Kaç defa tekrar ettiğini sayamadım.
Bir ara program toplu hayal kurma seansına dönüştü. İmamoğlu, zamanı ileriye sardı. Aday adaylığını, adaylığı hatta cumhurbaşkanlığı seçimini başarıyla geçmiş biri olarak konuştu. Salondakileri hayallere daldırdı. Seçimin ertesi günü doğacak güneşi resmetti. Kendisini babacan olmaya zorlayarak ancak başaramayarak seçimi kaybeden rakibini teselli bile etti. Gördüğü ‘gündüz düşü’ o kadar gerçekçiydi!
Tek hedef, tek söz
İmamoğlu’nun tek hedefi var; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı sandıkta yenmek. Tek sözü var; “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı sandıkta ancak ben yenebilirim.”
Başka bir hedefi, sözü yok. Oysa burası kırılgan ve yetersiz bir konum.
İmamoğlu, bu iddiayla CHP dışındaki partilerin seçmenlerinden oy alabilir mi?
Seçimden önce biri, 50 anketle karşısına çıksa ve “Erdoğan’ı asıl ben yenerim” desene diyebilir? Seçmen, İmamoğlu’na “Bu anonim hedef için senden daha çok güven veren birini bulduk.” dese nasıl itiraz edebilir?