Suriye’nin kuzeyinde ateşkesin başarılı ve sürdürülebilir olması önümüzdeki kısa bir zaman dilimi için tercih edilen bir politikadır. Bunun başlıca sebebi Türk ordusunun Suriye’nin kuzey kesiminde yer alan bazı bölgelerdeki varlığıdır. Ancak, ateşkesin Suriye genelinde uygulanması mümkün değildir. Çünkü Suriye içinde çok fazla müdahil güç bulunmaktadır. Bunların büyük çoğunluğunun menfaati de çatışmaların devam etmesini gerektirmektedir. Bu da demek oluyor ki çetin bir yıla şahitlik edeceğiz. Zira 2017 yılı boyunca Suriyeli ve Iraklı binlerce mültecinin kalabalık gruplar halinde Suriye’nin kuzeyine akın etmesi söz konusu olacaktır. Nitekim bir sonraki aşamada öne çıkacak konu, Suriye’nin kuzeyinde mültecilerin emniyetini tesis edecek ‘güvenlik dosyası’nı önemsemek olacaktır. İşte bu aşamada güvenlik dosyasının Suriye’de mevcut grupların elinden çekilip alınması zarureti hasıl maktadır. Çünkü onların bu işi doğru düzgün yapamayacağı bellidir. Aralarındaki anlaşmazlıkların çok ve çeşitli olması yanında böyle bir meseleyi deruhte edecek tecrübeye ve birikime sahip olmamaları güvenlik dosyasının onlara bırakılamayacağının açık gerekçesini teşkil etmektedir.
Suriye’nin kuzeyine yığılacak ve uzun süre orada kalacak olan mültecilerin korunabilmesi için yeterli bir altyapının tesis edilmesi gerekmektedir. Bu da Türkiye ile Avrupalı komşuları arasında bir dayanışma ile mümkün olabilecektir. Çünkü mülteci krizinin doğurduğu sorunları en yoğun şekilde yaşayan onlardır. Bir de çok daha tehlikeli bir başka dosya var: Terör dosyası.
Suriye sahnesinde siyasi çözümden söz etmek henüz ham bir söylemdir. Zira burada asıl problem İran’dır. Zira İran mezhep çatışması projesini Yemen’den Bahreyn’e, Suud’dan Irak’a, Suriye’den Lübnan’a geniş bir alanda tırmandırmaya devam etmektedir. Savaşı oradan oraya taşıyıp durmaktadır. İran, bir kısmının İsrail’den yayın yaptığı kesinleşen onlarca uydu kanalını finanse etmeye devam etmektedir. Mesela, mezhep temelli ayrımcılıkta ve sahabeyi aşağılamakta uzmanlaşan meşhur Âlu’l-Beyt kanalı… Bu gidişatıyla İran meselesi, konumu gereği Suriye’de savaşın hiç durmamasını ve mezhep temelinde bölünmesini isteyen İsrail’e benzer bir tehlike oluşturmaktadır. Bu projeksiyonlar İsrailli araştırmacıların tâ 1982’de yayımlanan araştırmalarında ortaya konmuştu!
Önümüzdeki Mart ayı başına kadar müspet addedilebilecek bazı siyasi gelişmelere şahit olacağız. Ancak, o tarihten sonra Suriye’de çok sert askerî operasyonlar yaşanacaktır. Gelmekte olan savaşın odak noktasını ‘İsrail’i korumaya elverişli bir tampon bölge tesis etme’ hedefi oluşturacaktır. Bu tampon bölge Şam’ın güney batısından başlayarak Kunaytıra vilayetine, oradan Der’a kentinin batısında yer alan köylere kadar uzanacaktır. Dahası, Esed rejiminin, sakinlerinin büyük kısmını Dürzilerin oluşturduğu Süveyda kentini DAİŞ’e bırakarak kenti terk etmesi bile söz konusu olabilecektir. Böylece kent halkının batı yönünde İsrail sınırına doğru göç etmesi sağlanmış olacaktır. Nitekim, Golan tepesinin eteklerinde bir Dürzi varlığı oluşturmak İsrail’in öteden beri hedeflediği bir stratejidir.
DAİŞ’e gelince, onu kullanan çok fazla devlet bulunmaktadır. Çünkü bu örgüt üzerinden doğrudan ya da dolaylı yollarla menfaatlerini gerçekleştirebilmektedirler. Dolayısıyla bu örgütün kendi iç dinamikleriyle var olabildiği zannedilmesin. Menfaatleri gereğince onun var olmasına göz yuman devletlerin stratejik tercihleri değiştiği an DAİŞ örgütü yok olup gidecektir. DAİŞ’i çıkarları doğrultusunda en çok kullanan ülkelerin başında ise İran ve İsrail gelmektedir.
Yeni yıl nasıl bir yıl olacak ve nasıl geçecek?
Özetle; siyasi argümanlara bakılırsa “uhdûd” (hendek) yılı olacak 2017! Belki de Ortadoğu halkları için tarihlerinin en zor yılı bu yıl olacak!
Çeviri: Fethi Güngör