13. yüzyılda İslam coğrafyasını işgal edip kasıp kavuran Moğol istilası ardından, Anadolu’yu mayalayan Horasan erlerinin mayasını yenileyen ve tekrar döllenmesine sebep olan İbni Arabi/ekberi düşüncesiyle Anadolu’nun dirilişinin nasıl Sadrettin Konevi ve Davut El Kayseri gibi ilmi ayakları varsa, bu düşünceden tecessüm etmiş siyasi ayakları da vardır.
Bu dirilişin batıni ayakları Sadrettin Konevi ve Davut El Kayseri, üzerinden yükselen Osmanlı medeniyetinin zahiri ayakları olan yükseldiği iki sütun, Fatih Sultan Mehmet ve Yavuz Sultan Selim’dir.
Günümüzde, istifade edilen İbni Arabi kaynaklarının bir çoğu, Fatih Sultan Mehmet han hazretlerinin ekberi kolleksiyonu yoluyla günümüze ulaşmıştır.
13. yüzyıl da Moğol işgali neticesinde İslam coğrafyasının sürüklendiği kaotik ve anarşik sürecin içinden Osmanlı beyliği üzerinden bir diriliş ve medeniyetin doğmasına sebep olan ekberi ontolojik anlayış, İstanbul’un fethiyle, dirilişten Medine’ye ve Medine üzerinden Medeniyete uzanan köprünün birinci sütunu Fatih Sultan Mehmet han olmuştur.
Bu köprünün diğer sütunu olan Yavuz Sultan Selim han hazretleri, Portekiz ve İspanyolların ümit burnunu geçerek, Hint okyanusuna indikleri haberini alır almaz, medeniyetimizin batın ve zahirinin merkezi olan, Mekke/Medine’mizi korumak maksadıyla harekete geçti ve önce ehli küffarla anlaşıp sorun çıkaracak İslam coğrafyasındaki unsurları bloke etti.
500 yıl sonra hem Mercidabık üzerinden bir sefer, ”Fırat Kalkanı” ile ehli küffarla işbirlikçilerini bloke etmek için harekete geçiyoruz hem de Anadolu’nun doğu ve batı yakasını birbirine bağlayan köprüsünün açılışını yapıyoruz.
Tarihi devamlılığı olmayan toplumların bir Millet olarak geleceğinin olması eşyanın tabiatına aykırıdır.
Dün, dünde kalmamıştır, dün, bu gündür, bu gün yarınımızdır. 15 Temmuz dirilişimizin başlangıcıdır.
Bu diriliş, Sadrettin Konevi/Davut El Kayseri gibi Batıni (tezekkür/tefekkür) ayaklarına oturup, Fatih ve Yavuz gibi Zahiri sütunlar üzerinden kurulacak köprülerle yarının medeniyetine uzanacaktır vesselam….