Hazal Mihrace Göksun - Muhabir  

Nazım Hikmet Ran, Türk şair, yazar ve siyasetçi olarak bilinir. 20 Ocak 1902 tarihinde Selanik'te doğmuş ve 3 Haziran 1963 tarihinde Moskova'da hayata gözlerini kapamıştır. Türk edebiyatının en önemli isimlerinden biri olarak kabul edilen Nazım Hikmet, özellikle sosyalist ve devrimci düşünceleriyle tanınmıştır. 

Nazım Hikmet'in çocukluğu ve gençliği de ailesinin maddi zorluklarıyla geçmiştir. Yazma tutkusuyla genç yaşlarda edebiyata ilgi duymaya başlayan Nazım, Milli Mücadele dönemi sırasında da aktif bir rol oynamıştır. Bu süreçte, Mustafa Kemal Atatürk ve Kurtuluş Savaşı'ndaki mücadeleci ruhu etkileyici bulmuş ve bu dönemi eserlerinde de sıklıkla işlemiştir.

Savaş yıllarında Nazım Hikmet

Nazım Hikmet'in savaş yılları, özellikle İkinci Dünya Savaşı dönemi ile yoğun şekilde ilişkilidir. Nazım Hikmet, savaş yıllarında hem Türkiye'de hem de Avrupa'da yaşamış ve savaşın etkilerini eserlerine yansıtmıştır.

1939 yılında başlayan İkinci Dünya Savaşı, Nazım Hikmet'in hayatında da önemli bir döneme denk gelmiştir. Savaşın başlamasıyla birlikte, Nazım Hikmet Türkiye'deki siyasi atmosfer nedeniyle tutuklanma riskiyle karşı karşıya kalmış ve sürgün hayatını daha da derinleştirmiştir.

Nazım Hikmet, savaş yıllarında Berlin, Moskova gibi şehirlerde bulunmuş ve savaşın karanlık atmosferini ve insanlık dramını gözlemlemiştir. Bu dönemde yazdığı eserlerde, savaşın dehşetini, insanların acılarını ve umutsuzluklarını dile getirmiştir. İkinci Dünya Savaşı'nın etkilerini ve yıkıcı gücünü eserlerine yansıtarak, insanlığın yaşadığı büyük trajediyi edebiyata taşımıştır.

Savaş yıllarında Nazım Hikmet'in aldığı hapis cezaları ve sürgün hayatı, savaşın kendisi kadar sert ve zorlu bir süreç olmuştur. Ancak, Nazım Hikmet dik duruşunu ve devrimci ideallerini savaşın zorlukları karşısında da koruyarak, insanlık adına duyduğu endişeyi ve umudu eserlerinde sergilemeye devam etmiştir. Savaş yılları, Nazım Hikmet'in edebi ve siyasi kimliğinin derinleştiği ve zenginleştiği bir dönem olmuştur.

Nazım Hikmet'in hapis hayatı

Nazım Hikmet'in hapis hayatı, siyasi görüşleri ve yazdığı eserler nedeniyle defalarca tutuklanması ve hapis cezaları almasıyla şekillenmiştir. Türkiye'de sürekli olarak hedef haline gelen Nazım Hikmet, 1924 yılında ilk defa tutuklanmış ve 15 ay hapis cezası almıştır. Bu tutuklama, siyasi faaliyetlerine ve yazdığı eserlere karşı ilk müdahalelerden biriydi.

1933 yılında ise Nazım Hikmet, TKP'ye üye olmaktan ve illegal faaliyetlerde bulunmaktan dolayı 13 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. Bu süreçte cezaevinde geçirdiği zamanlar, Nazım Hikmet'in eserlerine de yansımış ve hapis hayatını konu alan şiirler kaleme almıştır.

1938 yılında ise Nazım Hikmet, askeri mahkeme tarafından ölüm cezasına çarptırılmıştır. Ancak, Türkiye'de ölüm cezasının uygulanamayacağı gerekçesiyle sürgüne gönderilmiş ve yıllarca farklı ülkelerde hapis hayatı yaşamıştır. Moskova, Berlin, Varşova gibi şehirlerde hapis ve sürgün hayatı yaşayan Nazım Hikmet, bu dönemde de yazmaya devam etmiş ve eserlerini üretmeye devam etmiştir.

Bu hafta 11 yeni film vizyonda olacak Bu hafta 11 yeni film vizyonda olacak

Hapis hayatı boyunca da dik duruşunu ve devrimci duruşunu koruyan Nazım Hikmet, birçok eserinde hapis hayatının etkilerini ve zorluklarını dile getirmiştir. Tutuklanmaları ve hapis cezaları, onun kişisel ve edebi hayatını derin şekilde etkilemiş ve eserlerinde önemli bir yere sahip olmuştur.

Nazım Hikmet yeniden Türkiye'de

Nazım Hikmet, sürgün ve hapis hayatının ardından 1950 yılında Türkiye'ye dönmüştür. Nazım Hikmet'in Türkiye'ye dönüşü, Türk edebiyatında ve siyasi hayatta önemli bir dönemeç olmuştur.

Nazım Hikmet'in Türkiye'ye dönüşü, ülkede hem sevinç hem de tartışmalara neden olmuştur. Bir kesim tarafından hala terörist olarak görülen, diğer kesimler tarafından ise büyük bir edebi değer olarak kabul edilen Nazım Hikmet'in dönüşü, Türk toplumunda karışık duyguları beraberinde getirmiştir.

Türkiye'ye dönüşünden sonra da Nazım Hikmet, siyasi görüşlerinden taviz vermeden şiirlerini yazmaya devam etmiştir. Ancak, ülkenin siyasi atmosferi ve sansür uygulamaları nedeniyle bazı eserleri yasaklanmış ve Nazım Hikmet, tekrar soruşturmalara maruz kalmıştır.

1940'lardan itibaren Sovyetler Birliği'nde yaşayan ve faaliyet gösteren Nazım Hikmet, 1950'lerde Türkiye'de siyasi baskılara ve zorluklara karşı şiirleriyle karşılık vermeye devam etmiştir. Türkiye'ye dönüşüyle birlikte de bu duruşunu devam ettirmiş ve toplumsal sorunlara, insanlık için duyduğu endişeye ve umuda dair eserlerini yazmıştır.

Nazım Hikmet'in hayata veda edişi 

Nazım Hikmet, 3 Haziran 1963 tarihinde Moskova'da 61 yaşında hayatını kaybetmiştir. Ölümü, Türk edebiyatı ve siyasi tarihinde büyük bir etki yaratmış ve birçok sevenini derin bir üzüntüye boğmuştur.

Nazım Hikmet'in ölümü, Türkiye'de büyük bir yas ve hüzünle karşılanmış ve onun Türk edebiyatında ve toplumundaki yerinin ne kadar büyük olduğu bir kez daha anlaşılmıştır. Nazım Hikmet'in şiirleri, düşünceleri ve devrimci duruşu, ölümünden sonra da yaşatılmış ve onun kültürel mirası devam etmiştir.

Nazım Hikmet'in ölüm nedeni olarak akciğer kanseri veya kalp krizi gibi farklı iddialar bulunmaktadır, ancak kesin bir bilgi  yoktur. Nazım Hikmet'in ölümü, Türkiye ve dünya genelinde büyük bir yas ve saygıyla karşılanmış ve onun eserleri ve idealleri sonsuza kadar yaşamaya devam etmiştir.

Bugün, Nazım Hikmet'in eserleri hala okunmakta, tartışılmakta ve anılmaktadır. Onun unutulmaz şiirleri ve devrimci duruşu, Türk edebiyatında ve toplumunda derin izler bırakmış ve onu eşsiz bir edebi ve siyasi figür haline getirmiştir.

Nazım Hikmet, 55 yıldır memleketinden uzakta Rusya’nın başkenti Moskova’da yatıyor.

Editör: Hazal Mihrace Göksun