Aramızda dolaşıyorlar. Kalplerimize vesvese girmesi için kulaklarımıza ‘yapamayız’ diye fısıldıyorlar. Telkin ettikleri korkaklığı süsleyebilmek için ‘biz’ diyerek, bizdenmiş gibi konuşuyorlar. Kumaş dokuyan ustaların gözüne uzaklardan ipek gösterip ‘bundan iyisini yapamazsın’ diyerek tembellik telkin ediyorlar. ‘Mükemmel olmak’ diye kurdukları tuzaklarla oyalarken, inandırabilmek için garbın da şarkın da bütün hadiselerine hâkim gibi konuşuyorlar.”
Allah ondan razı olsun, Bursalı Kadızade Rumi Efendi, 1400’lü yıllardan bizi böyle uyarıyor. Şeytanın vazifesini yapan “ceset giymiş şeytanlar” diye bahsediyor, kulağımıza “yapamayız” diye fısıldayanlardan.
Bursalı Kadızade Rumi Efendi, Gıyasüddin Cemşid’in ölümünden sonra Semerkand’da Uluğ Bey Rasathanesi’nin sorumlusu olmuş. Türk Matematik ve Astronomi bilgini olan Kadızade Rumi’nin asıl adı Muhammed Selahaddin Musa, Semarkand’a gidince Anadolu’dan geldiği için ‘Rumi’ lakabını almış ve bu lakapla anılır olmuş.
Kadızade Rumi bize diyor ki: “Ceset giymiş şeytanların yapamayız deyişlerine aldırmayın!”
Yerli otomobil bir sembol. Kolaylıkla yapabiliriz ve büyütülecek bir tarafı da yok ayrıca; ama “yapabilmek” adına önemli. Çünkü “onu bile yapamayan” diye öğrenilmiş çaresizliklerin hayali sınırlarından geri dönüyoruz. Çünkü Kadızade’nin bizi uyardığı vesveseciler, ısrarla yapamayız diye fısıldıyorlar bütün ülkenin kulağına. Unvanları var, gazeteleri var, papyonları var, kadehleri var, çok paraları ve duvar boyu diplomaları var bu fısıltıcıların.
Uçak gemisi, yolcu uçağı, savaş uçağı bile büyük şeyler değil bizim için. Hatta hatta uzay gemisini konuşmak için bile geç kalmış haldeyiz. Bizi yapamayız diyenlere karşı uyaran Kadızade Rumi Efendi, 1400’lerde bir rasathane yönetirken ediyor bu nasihatini.
2005 yılının Nisan ayında Cevahir Otel’de bir konuşma yapmıştı Recep Tayyip Erdoğan. Arka sıralardan dinlemiştim. Yazalım, çoğaltalım, herkese anlatalım, demiştim. Sonra ne oldu? Başka şeyler oldu, herkes gibi ben de unuttum. Kadızade Rumi Efendi’yi okurken, Başbakan Erdoğan’ın konuşmasını hatırladım:
‘’Ekonomideki rakamlardan, hedeflerimizden, başarılarımızdan daha çok önemsediğim, özgüven duygusu her şeyimizdir. Bu güveni sabote etmek isteyen, can ve mal emniyetimize kastetmiş olacaktır. Ama ne yazık ki bu büyüklüğe bizi sahiden inandırması gerekenler, üzerlerine düşeni yapmadıkları için Türkiye’de uzun yıllar herkes gerçekler ile acı gerçekler arasında kaldı. Büyük bir ülkeyi sahiden büyük kılan şey, özgüvendir!”
Yakınımıza sokulup kulağımıza “yapamayız” diye fısıldayanlar, canımıza malımıza, geleceğize kastedenlerdir işte. Bugün namazlardan sonra kendimiz ve evlatlarımız için okuduğumuz Felâk ve Nas Surelerini Türkiye için de okumalıyız.