DEMET İLCE / MUHABİR
Kahramanmaraş merkezli depremlerin üzerinden 1 yıl geçti ama depremde tanıdıklarını, yakınlarını kaybedenler, ‘o’ günde kaldı, onlar için zaman durdu. Toplum, Düzce depreminden sonra hiç böyle bir acı yaşamamıştı…
6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen ve Türkiye’nin 11 ili 62 ilçesi ve 10 bin 190 köyünde yıkıma neden olan depremler, toplumun hafızasına ‘acı’ bir anı olarak kazındı. Çocuğundan yaşlısına, fakirinden zenginine kimseyi tanımayan felaket, kimi için geride kaldı, kimi içinse o gün hayat durdu. İnsanlar sadece sevdiklerinin kayıp acısını yaşamadı, üstüne üstlük bir de sonrasında yaşanan sıkıntıların travması vatandaşların omuzlarına bindi. Türkiye topraklarında yaşayan vicdanlı her vatandaş için 6 Şubat kapanmaz bir yara olarak kaldı. Deprem bölgesi ise bir daha eskisi gibi olamadı. Bu felaketten toplumun sosyolojik yapısı hiç olmadığı kadar etkilendi. Peki, nasıl? Toplumsal İletişim Uzmanı Gurbet Altay, konu ile ilgili Diriliş Postası’nın sorularını yanıtladı.
6 Şubat depremleri toplumu sosyolojik açıdan nasıl etkiledi?
Olumsuz yönde etkiledi ama diğer taraftan da yardımlaşma duygusu gibi ya da temkinlilik gibi insanlara farkındalık yarattı.6 Şubat depreminde Türkiye’nin her yerinden ve kesiminden, insanların yaralarını sarmak adına dört bir yandan 11 ilimize yardımlar yağdı. Hatta yardımlarda ilk olmak için birçok hayırsever yarış halindeydi. Anında WhatsApp grupları kuruldu, yapılacak işlerle ilgili bir yol haritası belirlendi. Kendi dernekler ve federasyonları, sivil toplum kuruluşları önayak olmaya başladılar. Yapılaşmanın çok kötü olduğu, belli bir eğitim ve ekonominin altında kalan yerlerin daha çok hasar aldığı görüldü.
Deprem sonrasında hangi sosyal problemler ortaya çıktı?
Yıkılan binalardan kaynaklı öfke, suçluluk duygusu, kaygı, stres yaşandı. İnsanlarda ölüm ve kaybetme korkusu başladı. Kendisinin ölmesini değil, yakınlarını kaybetme korkusuyla insanlar psikolojik sorunlar yaşamaya başladı. İnsanlar birbirine güven duygusunu daha çok yaşadılar lakin deprem bölgesinde hırsızlık gibi yapılan yanlışlar, güveni de zedeledi. Çaresizlik bunların en başında geliyor. Ne kadar iyi olursanız olun, nerede olursanız olun, vasfınız ne olursa olsun, müteahhit yapıdan çalmışsa ve eviniz talihsiz bir şekilde fay hattının üzerindeyse yapacak hiçbir şeyiniz yok. Öfke, çaresizlik, kaygı ve korku gibi hissedilmeye başlandı. Farklı şehirlere gelen insanlar katlı evlere girememeye başladı. Bu travmanın uzunca bir süre devam edeceği yönünde de uzmanlardan açıklamalar var.
Depremin çevreye etkisinden ve bu etkinin insanların yaşam tarzına olumsuz yansımalarından bahsedebilir misiniz?
Deprem sonrasında, altyapı ne kadar iyi olursa olsun yetersiz kaldı. Yardımsever vatandaşların deprem bölgesine gönderdikleri ilk şey su oldu. Su kirliliği, hava kirliliği, toprak kirliliği yaşandı. Tarımsal, ekolojik denge bozuldu. Gerek yıkım sırasında atıkların başka bir yere gönderilmesi çevreyi ve yaşamı etkiledi. (evsel, tıbbi atıklar vs.) Bu kirliliğin uzun süre devam edeceği öngörülüyor. Tek bir ilin bile altyapı sorunlarını çözmeye çalışan belediyeler ve resmi kurumlar, böyle bir afet durumunda acılarıyla yüzleşerek bunu yapmaya çalışmaları çok büyük zaman alacaktır. Bu konuda su kirliliği çok önemli. Bölgede ekonomiye can verecek gerek fabrikalar, gerek diğer birimlerin de altyapıyı kullanmalarından ve altyapının sorunlu olmasından dolayı da toprak kirliliği ön plana çıkmış ve yaşam tarzını olumsuz etkilemiştir.
Deprem sonrasında yaşanan sosyal kriz döneminin aşılması için yeterli çalışmalar yapıldı mı, neler yapılabilirdi?
Yeterli çalışmalar yapılmaya çalışıldı. Ne kadar çalışılırsa çalışılsın mutlaka her şey yetersiz gelecektir. Bu çalışmalar yapılırken depremden hemen sonra insanların tepkileri doğdu. İnsanlar kendi kendileriyle yüzleşmeye başladılar. Müteahhitler yüzleşmeye başladı. Evlerin güvenilir ve sağlam olduğu imajı verilmesine rağmen evler yok oldu, insanlar kendisiyle yüzleşti ve beklenmedik anlar yaşadı. Sonra tepki dönemi doğdu. Ardından 11 ilin gerek yardımlarla gerek halkın desteğiyle önce geçici konutların sonra prefabrikler, şimdi de kalıcı konutların yapılmaya başlanmasıyla insanlar yavaş yavaş kendilerini yalnız hissetmemeye başladı. Artık deprem olağanlaştı, bunu kabullendik. Kabullenmeyle beraber uyma dönemi de başladı.
Deprem esnasında ve sonrasında ‘dayanışma’ kavramının etkisinden bahsedebilir misiniz?
Türkiye olarak özellikle yardımlaşma konusunda çok büyük bir güce sahibiz. Deprem anlarında çok hızlı bir şekilde organize olabilen artık kurumsallaşma yoluna giden sivil toplum kuruluşumuz var. Bunu sadece kamu kuruluşu olarak düşünmemeli. Örneğin 6 Şubat depremlerinde hemşeri derneklerinin çok fazla organize olduklarını gördüm. WhatsApp gruplarından birbirlerine yardım etme yarışını girdiler. Din, dil, ırk önemli değildi. Dayanışma kavramı bu tarz olumsuz durumlarda çok daha hızlı ortaya çıkıyor, birbirlerinin eksiklerini görmeyip kapatmaya gittiler. Bu gibi anlarda söylem değil eylem önemlidir. 6 Şubat depremlerinde sivil toplum yardımlaşmalarını iliklerimize kadar hissettik. Türk milletinin çok önemli bir özelliği var; zalim karşısında asla eğilmez ama mazlumun da her an maddi ve manevi yanındadır. Ağlayanla ağladı gülenle güldü.
Deprem sonrasında aile kurumu nasıl etkilendi?
Sevdiklerini kaybedenler, geride kalanlar, olumlu etkilenmedi. Deprem ani olduğu ve aniden kayıplar yaşandığı için, örneğin aileden üç kişi enkaz altındayken biri kurtulup ikisinin vefat etmesi hayatta kalanı çok daha olumsuz etkiledi. Bu kişilerin travmaları daha da büyük. Depremden sonra da travmaları bitmeyecek. Yan yanayken daha da güçlü olacaklar fakat her seferinde aile bireylerinden birini kaybetme kaygısı her zaman olacaktır.
Afet sonrasında toplumun normal yaşama dönmesi için yapılanlar etkili oldu mu veya neler yapılabilirdi?
Devlet ve sivil toplum kuruluşları elinden geldiği kadar yaraları sarmaya çalıştı. Arama kurtarmayla ilgili madencilerin başarılı çalışmalarını gördük. Geçici barınma, suyundan yiyeceğine kadar tedarik yardımı vs. Deprem bölgesindeki toplum mümkün olduğunca en kısa sürede yaşam koşullarının normale dönmesini istiyor. Normal bir hayat yaşarken hayatınızın birden değiştiğini düşünün. 6 Şubat soğuğunu iliklerimize kadar yaşıyoruz. Hala geçici konutların olması, bu olumsuzların devam etmesinin en büyük sebeplerinden bir tanesi. Depremin toplum üzerinde sona ermesini elbette isteriz.
6 Şubat depremi başta olmak üzere yaşanan felaketlerin etkisinin en aza indirilebilmesi için hangi sosyolojik ve toplumsal çalışmalar yapılmalı?
Deprem sonrasında sosyolojik ve toplumsal baskı, öfke, kaygı, özgüven eksikliği, hatta yanlışlıklara karşı tahammülsüzlük ve saldırganlık başlamıştı. Bunlar gayet olağan şeyler çünkü insanlar kaygılandığında ne yapacağını bilmez. Kimileri dibi yaşarken kimileri öfkeyi ve kini ortaya çıkartır. Deprem bölgesinde en ufak bir şeyden midesi bulanan, kendisini kaybeden, migren ve baş dönmesi yaşayan insanlar gördük. Hala uyku bozuklukları ve düzensizliği yaşayan birçok depremzede var. Depremde yaşadıkları anda olduğu gibi bir görüntü bile görseler ya da bir gök gürültüsü dahi duysalar anında stres ve kaygı yaşayıp saldırganlığa başlayabiliyorlar. İlkokullardan başlayarak müfredata deprem dersi eklenmeli ve bu ders zorunlu ders haline gelmeli.
Yaşanan felaket özellikle çocukların gelişimini nasıl etkiledi?
Çocuklarda çok büyük travma yaşattı. Çocukların birbirlerine, doğa olaylarına karşı güvenleri minimuma düştü. Bu çocukların en küçük sesten bile etkilendiklerini ve içine kapandıklarını gördük. Depremden sonra insanların daha temkinli olmaya, özellikle çocuklar yere basarken bile dikkatli davranmaya başladılar. Çocukların özgüvenlerini artırmamız lazım. Depremin öldürmediği, insanların yanlış yapılanmadan dolayı hayatlarını kaybettikleri her yerde okutulmalı.
Üzerinden neredeyse 1 yıl geçmesine rağmen yaşanan felaketin toplum üzerinde nasıl etkiler bıraktığından bahsedebiliriz?
6 şubat depreminin etkileri hala devam ediyor. Yıllar geçse de aynı burukluk devam edecek. Önemli olan deprem sonrası yaşanan travmanın en aza indirilmesi için destek sağlanması.
Afetzedeler için yapılan sosyal yardımlar (ekonomik, psikolojik ve sosyolojik destek vs.) devam ediyor mu, ne kadar süre devam etmeli?
Hala oranda olmasa bile devam ediyor. Depremzedelere özel ve devlet kurumlarında gerekli destek hala sağlanıyor. Deprem riski ile karşı karşıyayız. Her ne kadar 11 ilde yaşanan bu felaket hepimizde iz bıraktıysa bile yarının ne olacağı bilinmediği için Büyük İstanbul depreminin çok büyük travma bırakacağı kanısındayız. Okullarda depremle ve acil yardımla ilgili dersler olmalı. Önümüzde bir Japonya modeli var. Biz de depremi öncesinden yakalayabilirsek, zararlarını en aza indirgeyebiliriz. Binalar yapılırken kuralına uygun yapıldığı sürece ve denetimler de aynı hassasiyette olduğu sürece, deprem olsa bile yıkım olmayacağı için kaybımız da olmayacaktır.