Bundan 15 yıl önce 26 Haziran'da İşgalci Çin’in Shao Guan şehrinde ırkçı Çinlilerin, bir oyuncak fabrikasında zorla çalıştırılan Uygur işçilere saldırısı sonucu onlarca Uygur genç linç edilerek öldürüldü ve yüzlercesi yaralandı. Polis ise saldırganlara müdahale etmek yerine Uygur işçileri tutukladı. Bu olaylar üzerine 5 Temmuz'da Urumçi'de adalet isteyen on binlerce Doğu Türkistanlı barışçıl protestolar başlattı. Bu adalet arayışı, İşgalci Çin polis güçleri tarafından orantısız güç kullanılarak kanlı bir şekilde bastırıldı. Binlerce insan öldürüldü ve on binlercesi tutuklandı. Adaleti ve insan onurunu hiçe sayarak zulüm ve göz yaşı üzerine bir düzen kuran işgalci Çin, terörizmi devletleştirerek Doğu Türkistan halkının hak arayışını bir kez daha en kanlı şekilde bastırdı. Bu elim olay, Doğu Türkistan'da yaşanan insanlık trajedisinin sadece bir kesitidir. Bugün, 15 yıl sonra, Doğu Türkistan halkı hala işgalci Çin hükümetinin uyguladığı sistematik baskı, zulüm ve soykırım politikaları ile karşı karşıyadır.

Doğu Türkistan'da yaşananlar, 21. yüzyılın en büyük insan hakları krizlerinden biridir. Bugün hala milyonlarca Uygur Türkü, toplama kamplarında tutulmakta, işkenceye maruz kalmakta ve kültürel soykırıma uğramaktadır. Zorla çalıştırma, zorla kısırlaştırma, keyfi tutuklamalar, yargısız infazlar ve organ ticareti gibi insanlık dışı uygulamalar, Doğu Türkistan'da günlük hayatın bir parçası haline gelmiş durumdadır. 

İsrail, işgal altındaki Batı Şeria'da Filistinlilere ait 5 ev ile okul ve tarım tesislerini yıktı İsrail, işgal altındaki Batı Şeria'da Filistinlilere ait 5 ev ile okul ve tarım tesislerini yıktı

 

Çin işgal politikalar kapsamında Doğu Türkistan’da büyük çapta demografik değişim gerçekleştirmektedir. Sokaklar, mahalleler, evler, okullar ve yaşamın her alanı Çinlileştirilmiş, Çinli olmayan ne din, ne dil ne de kültür kalmamıştır.

2013’te Xi Jinping’in dini Çinlileştirme söylemi temelinde işgalci Çin rejimi, Doğu Türkistan'da İslami Çinlileştirme politikası yürütmektedir. Bu politika kapsamında on binlerce cami yıkılmış, İslami değerler ve kutsallar ayaklar altına alınmıştır. Diğer taraftan İslam, komünist ideoloji ve Çin kültürü temelinde değiştirilmektedir.

Bugün Doğu Türkistan’ı ziyaret eden biri, göstermelik ibadet yerleri haricinde namaz kılan kimseyi göremez. Özgürce kendi fikrini beyan eden kimseyle karşılaşamaz ve her yerde yoğun gözetim noktaları ile yüzleşir. Çin devlet medyası ve parti propagandası haricinde özgür haber kaynağı bulamaz. Kendi ana dili yerine Çince konuşmaya zorlanan çocuklarla karşılaşır ve her an Çin polisi tarafından götürülecekmiş gibi korku ve endişe içinde yaşayan topluluklarla karşılaşır. Karşılaştığı her kişinin ailesinden mutlaka biri ya da birkaçı toplama kampına götürülmüş veya zorla çalıştırılmaya tabi tutulmuştur. Çin kültürüne adapte edilmek üzere eğitim alan çocukları görür. Tarihi ve kültürel yapıtların tahrip edildiğini veya Çin kültürüne göre yeniden şekillendirildiğini görür. Bu ziyaretçi, bölgedeki baskının ve asimilasyon politikalarının etkilerini her adımda hisseder. 

Ayrıca, İşgalci Çin yayılmacı zihniyeti ile başlattığı Yol Kuşak Projesinin aktifleşmesi ile Doğu Türkistan’da uyguladığı kitle kontrolü ve tek parti despotizmini de dünyaya ihraç etmekte, kendi varlığı ile faşizme, otoriterliğe ve yayılmacılığa umut olmaktadır.  İnsan hakları ihlallerini ve katliamları politik gücü ile normalleştirerek sessiz kalmaya zorlanan toplumlar, vicdanen köreltmekte ve tüm insanlığa her geçen gün daha büyük bir tehlike arz etmektedir.

       İşgalci Çin hükümeti, insanlık suçlarını örtbas etmek için, ekonomik gücünü kullanmakta, lobicilik faaliyetleri yürütmekte ve medya kurumları ile uluslararası sistemi dezenformasyon kampanyalarıyla manipüle etmektedir. Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası kuruluşlar ve dünya devletleri, Çin'in baskıları nedeniyle Doğu Türkistan'daki insan hakları ihlallerini görmezden gelmeye devam etmektedir. Ancak Birleşmiş Milletler raporları, bağımsız araştırmacıların çalışmaları ve görgü tanıklarının ifadeleri, Doğu Türkistan'da yaşananların bir soykırım olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Dünya kamuoyu ve uluslararası kurumlar bu soykırıma sessiz kalmamalıdır.

Günümüzün acı gerçeği şudur. Uluslararası sistem, toplum ve devletler sadece Doğu Türkistan'da değil, diğer bölgelerde de yaşanan soykırımlara karşı yetersiz kalmaktadır. Örneğin, Filistin'de 7 Ekim sonrası yaşanan vahşet karşısında insan hakları mekanizmasının işlevsiz kalması ve soykırımın bir dakika bile durdurulamaması açık bir örnektir. Uluslararası toplum ise dünyanın dört bir yanındaki tüm soykırımlara seyirci kalmakta, sadece şehitlerin sayısını raporlama ve kınamalar ile yetinmektedir. 

Doğu Türkistan ve Filistin'de yaşananlar, uluslararası sistemin çifte standartlarını ve adaletsizliğini gözler önüne sermektedir. Güçlü devletlerin çıkarları doğrultusunda hareket eden uluslararası kurumlar, soykırım gibi ağır suçlara karşı etkisiz kalmakta ve mazlum halkların feryadını duymazdan gelmektedir.

Soykırım, işgal, kıyımlar ve devlet terörünün önlenmesi, insan haklarının garantiye alınması; barışın, adaletin ve hak hukukun inşası için, devletler caydırıcı ve açık adımlar ile soykırımın önlenmesi ve işgalin sonlandırılması için girişimlerde bulunması gerekmektedir. Aynı zamanda, akademi, sivil toplum kuruluşları, ticari kurumlar ve medya, Doğu Türkistan ve dünyanın dört bir yanındaki soykırım olaylarına sessiz kalmamalı, sivil inisiyatifler yürütülmeli, işgalci ve soykırımcı Çin ve benzerlerine karşı net tavır sergilemelidir.  

Unutmayalım ki, bugün Doğu Türkistan ve Filistin'de yaşananlara karşı suskun tavrımız, bu zulmün başka bir coğrafyada tekrarlanmasının önünü açacaktır. Bu nedenle, insanlık onurunu korumak ve adaleti sağlamak için, işgalci ve soykırımcı Çin’e karşı hep birlikte mücadele etmeliyiz. Bu doğrultuda biz Uluslararası Doğu Türkistan STK’lar Birliği olarak, haklı taleplerimiz doğrultusunda dünya kamuoyuna sesleniyoruz:

  1. Daha önce belirttiğimiz üzere soykırım niteliğindeki insan hakları ihlallerinin Çin devleti tarafından hesap vermeden yürütülebilmesinin tek nedeni Doğu Türkistan topraklarının işgal altında olmasıdır. Nitekim tarih göstermektedir ki Doğu Türkistan devleti Çin işgali öncesinde bağımsız bir devlet olarak var olmuştur. Bu sebeple Çin devletinin işgali ve soykırımı uluslararası kamuoyunca tanınmalıdır. Bu doğrultuda BM Sömürge Altındaki Ülkelere ve Halklara Bağımsızlık Bildirisi gereğince Doğu Türkistan halkının tam bağımsızlık girişimlerine, tüm bağımsız devletler koşulsuz ve çekincesiz bir şekilde destek vermelidir.
  2. Doğu Türkistan’da soykırımın yaşanmakta olduğu gerçeği tüm devletler ve BM genel kurulunca kabul edilmeli, Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi ve Soykırımın Önlenmesi Beyannamelerindeki gerekli yaptırımlar gerçekleştirilmelidir
  3. Soykırımın ve işgalin son bulması, Doğu Türkistan halkının yürütmekte olduğu haklı mücadelesinin başarıya ulaşması için bu mücadelenin meşrutiyeti kabul edilmeli ve destek sağlanmalıdır. Bu amaçla BM, İslam İşbirliği Teşkilatı, Türk Devletleri Teşkilatı ve diğer uluslararası kuruluşlarda Doğu Türkistan temsilcilerinin bulunmasının yolu açılmalıdır.

Son olarak, Çin’in Doğu Türkistan’da İslam’a ve Müslümanlara yönelik uygulamakta olduğu soykırım politikalarının durdurulmasında Türkiye, Malezya, Katar, Türki Cumhuriyetler ve Müslüman ülkelerinin daha organik ve daha büyük ölçüde sorumluluğu olduğunu ve Çin’e karşı daha caydırıcı adımlar atabilme potansiyelinde olduğunu hatırlatıyoruz ve daha net ve açık tavır ile harekete geçmeye çağırıyoruz.

Saygılarımızla,

Hidayet Oğuzhan

Uluslararası Doğu Türkistan STK'lar Birliği Başkanı

Editör: Merve Dere